29 Aralık 2009 Salı

Patrice Quarteron - Marcin Rozalski harika boks maçı!


Hayatımda unutamadığım kikboks maçlarından biri. İkisini de iyi tanıyorum. Patrice, uzun boylu, savunmayı elden hiç bırakmayan, diz atmayı seven, devrilmesi zor bir boksör. Lakabı zaten kemikkıran, dizlerle yapıyor bunu. Rozalski ise, rakibi kim olursa olsun son ana kadar dövüşen, psikopat görünümlü, deli cesaretli izlenesi bir boksör.

İkisinin yaptığı bu maçı, izleme şansını yakalayamayanlara öneriyorum!

28 Aralık 2009 Pazartesi

İddaa'ya katılım ücreti 2 TL oldu

Spor kulüplerinin, özellikle küçük, bölgesel ve amatör kulüplerin güzel gelirler elde ettiği iddaa oyununa katılım ücreti 1 Ocak 2010'dan itibaren 2 TL olacak.

Bugün iddaa bayisine gidip bir-iki kupon yapayım dedim. Tutacak değil ya umut. Kuponlarımı yaptım, gişeye geldim. Bayi pişkin pişkin gülümseyerek,"Ocak'tan itibaren iddaa 2 TL olacak" dedi. Ardından,"İddaa daha fazla kazanmanızı istiyor" diyerek ahmaklığını da eksik etmedi.



Sanal alemde bu haberin tepkilerine baktığımızda, pek olumlu karşılanmadı. Zaten İddaa'nın MBS'yi yüksek tutması, tek maç koymaması, basketbolda handikaplarla oynaması(bunu yaşadım ben de) gibi yaramazlıkları var. Üstüne bu üstü kapalı bindirim de tuzu biberi oldu. Ayrıca bu bindirimin 1 TL'lik oyun oynama alışkanlığı olan büyük bir kesimin tepkisini(oyun oynamamak) alacağı öngörülüyor.

Ayrıca diğer şans oyunlarına da zam olabilirmiş. Sayısalcıyla konuşmamızda bana,"3 senedir zam gelmediğini, 50 kr'luk oyunlara zam gelebileceğini" söyledi.

26 Aralık 2009 Cumartesi

Futbolda yaratıcılık

İngiltere Ligi'ni biliriz. Hani o her ögesiyle hayranlık duyduğumuz...uçuk övgüler düzdüğümüz...hep onları seviyesine gelmek istememiz...her maçlarından keyif almamız...bizce onlara olan hayranlığımız biraz abartılı...ama...

Manchester-Chelsea maçında -sanırım geçen seneydi, Ronaldo'nun attığı bir gol vardı, sayılmayan...kornerden gelen gol şöyleydi: Rooney korneri atmaya geliyor, topu korner çemberine koyup ayağıyla ufak bir dokunuş yaparak topu yaklaşık 1 mt öteye ittiriyor. Sonra korner kullanılmamış gibi, eliyle Giggs'e "gel sen kullan" diye sesleniyor. Rooney uzaklaşırken, Giggs'te bu zeka ürününden haberdar, topu alıyor, sürüyor, orta yapıp Ronaldo'ya golü attıyor. Herkes şaşkın, özellikle Chelsealiler...Çünkü bu anca kırmızı şeytanların aklına gelebilecek bir gol...(O golün başlangıcını gösteren video bulamadığım için, bir benzerini koyuyorum)



İşte ilk paragrafın sonundaki amamız buydu...mesela Henry'nin attığı goller vardı, baraj kurulmadan...onlar da hoştu. Bunlar zeka ürünü ve işi olmayanın çok hoşuna gidiyor ve izlerken öğreterek keyiflendiriyor. Ya işi olan, ya golü yiyen...tek sorun orada bu tip pozisyonlarda...onların da üzülmesini istemeyiz ama...ama...

Biz daha taçları hızlı atamıyorken ya da bunu düşünemiyorken...adamların yaptığı zihin kurcamaları...sanırım İngiltere biraz da bundan seviliyor.

Milan Jovanovic

Şu sıralar gündemde olan yıldız futbolcu hakkında, bir-iki kelam da biz edelim. Kendisini bir maç izledim. O da Sinan Bolat'ın kafayla gol atıp Avrupa Ligi'ne kaldıkları AZ Alkmaar maçıydı.


Sezon başı Jovanovic ile ilgili transfer dedikoduları(zaten çıkmayan çok az isim var) çıkmıştı. Oradan aklımda kalmış, kendisini özel olarak takip etmişliğim yok. Az Alkmaar maçında her yönüyle harika bir oyun koydu, hücum yetenekleri açısından...Az Alkmaar'ı fiilen gözükmese de, parçaladı. İzlemeyenler bu bağlantıdan izleyebilir.

Öncelikle çok teknik bir oyuncu, hızlı da ve de en önemlisi cesaretli. Bacak arası, şaşırtmaca, uzun şut, deneme, deneme, deneme...O lige fazla bir oyuncu, Mbokani ile birlikte.

En iyi parayı Fenerbahçe teklif etmiş. Diğer kulüpler kendi şanlarına güveniyorlar sanırım. Üstüne onların beklentilerini karşılamak biraz daha zor. Ayrıca talipler arasında maddi olarak çok kötü takımlar da var. Jovanovic ülkemize gelirse, beklentiler tabii ki büyük olacaktır, ama bu oyuncu gerçekten güçlü ve cesaretli, bu yükü kaldırabilir ve sonra da fırlatabilir.

Oyuncunun Başarımı


24 Aralık 2009 Perşembe

Ahmak Ajax

Ajax Amsterdam, Hollanda Kupası maçında amatör küme ekiplerinden WHC'yi 14-1'lik skorla mağlup etti. Skoru duyanların, aklına gelen halı saha maçlarını anımsatan karşılaşmada, anladığımız kadarı ile Ajax, as kadrosu ile mücadele etti.

Şimdi bize ne oluyor da, hafiften bir agresiflik gösteriyoruz! 14 gol atan Ajax, liginde şampiyonluk umutları bitmiş, artık eskisi gibi yıldız çıkartamayan, Avrupa Ligi'nde büyük ihtimal elenecek bir takım da biz ondan sinirlendik!

Garip gurebaya 14 gol atacağına, elle tutulur işler yap da, adını hatırlayalım Ajax!

Adı derbi

Teledünya Türkiye Kupası ilk maçında Galatasaray, Fenerbahçe'ye 3-0 yenilerek, tur umutlarını büyük ölçüde yitirdi.

Galatasaray ve Fenerbahçe. Hangi spor dalı olursa olsun, bu iki takımın yer aldığı kapışma, büyük heyecana yol açıyor. Biz de güzel bir derbi izlemek için, TVF 50. Yıl Spor Salonu'ndaki yerimizi aldık. Maçta Galatasaray ev sahibi gözüküyordu, fakat bunu sadece tabeladaki Galatasaray yazısının önde yazılmasından anlayabiliyordunuz. Salondaki iki tribünün neredeyse tamamını Fenerbahçe, diğer küçük tribünün bir bölümünü de Galatasaray taraftarı doldurmuştu.


Kadro kalitesi daha iyi olan Fenerbahçe, deplasman maçında içeride gibiydi. İlk sette iyi bir oyun olmadı. Bu maçta çalışması, uğraşması, yaratması gereken takım Galatasaray'dı, ama olmadı. Fenerbahçe ısınma seti olarak geçen bu seti, çok da çaba sarfetmeden kazandı.(19-25)



İkinci sete Galatasaray biraz daha sert başladı. Fakat sonra Fenerbahçe savunmayı oturtunca maçı dengeledi. Fenerbahçe liberosunun iyi oyunu ve etkili servislerle farkı açtı(8-11) Fenerbahçe'nin bu kısmen iyi oyununa Galatasaray'ın hataları da eklenince oyun koptu(9-16) Karşılıklı sayılarda Gamova kendini gösterdi. Galatasaray iyi bir seri ile oyuna tutundu, fakat fark bir türlü 3 sayının altına inmedi. Bir ara durum 20-22 iken, oynanan ralliyi Fenerbahçe'nin alması, Galatasaray'a seti kaybettirdi.(20-25)


Bu sete genelde geride olan takımlar daha iyi başlar. Galatasaray'da 2-0'la başladı, ardından Fenerbahçe skoru 2-3 yaptı. Oyun sürerken Galatasaray'da oyuncu dizilişlerinde bir sorun oldu, maç 1 dk durdu. Galatasaray sette 13-9'luk bir kazanım sağlasa da, devreye giren Fenerbahçe taraftarı ve Gamova skoru 15-15'e kadar taşıdı. Bu skordan sonra oyunu eline alan Fenerbahçe şu serilerle seti ve aynı zamanda maçı kazandı: 15-17, 16-20, 18-23, 19-24, 20-24, 20-25.


Maç keyifliydi. Fenerbahçe taraftarı formundaydı. Derbi dediğimiz maçın 3-0 bitmesi, bizi üzen tek nokta oldu. Bu sonuçla Fenerbahçe tur atlamış kadar oldu.

Not: Maçın sonuna doğru Fenerbahçe taraftarları tezahürat esnasında zıplarken 3 tane koltuğu kırdılar. Sanki bu durumun ortaya çıkacağını önceden bilen görevli, hemen önümüzde bitiverdi. "Kulübe ceza gelir" dedi. "Ceza mı gelir" dedim. "Gelir" dedi. Biraz şaşırmıştım, çünkü bilerek yapılmış bir hasar değildi. Mevzuata uydurup zararı ya da daha fazlasını tazmin edecekler sanırım.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Beşiktaş toparlanır

Ziraat Türkiye Kupası ilk maçında Manisaspor, Beşiktaş'ı 2-1 mağlup etti. Yüksek tempoda oynanan mücadelede Manisaspor'un golleri Simpson ve Ergin Keleş'ten gelirken, Beşiktaş ise Bobo ile golü buldu.

Maç öncesi aslında çok yavan bir oyun bekliyordum. Haftaiçi ne de olsa, ne beklenebilir ki? Ama öyle olmadı...İki takımda açık oynadı. Manisaspor'da çok hızlı ve hareketi oyuncular var, bu becerilerine bir de iyi pası ekledikleri zaman ortaya güzel işler çıkardılar.

İlk yarı Manisaspor'un etkin oyununa, Beşiktaş tam bir karşılık veremedi. Ayrıca Beşiktaş'ta bazı sorunlar da vardı. Defansta Ferrari'nin olmaması, kalede Korcan'ın olması gibi. Zaten boyunca Beşiktaş defansı -gördüğüm kadarıyla, Korcan'a top atmamaya, onunla mecburi durumlar dışında bağlantı kurmamaya çalıştılar.

Manisa golü iyi oyunundan değil, duran bir toptan kazandı. Sağdan gelen ortaya Simpson etkisiz bir kafa vuruşu yaptı. Korcan, aslında rahat bir şekilde çıkaracağı bu topu, kolunun altında içeri aldı. İlk yarı böyle sonuçlandı.

İkinci yarı da ilk yarı başındaki tempo ile başladı. Rakip sahada kaptığı topla atağı başlatan Bobo, atağı bitiren isim oldu ve skora denge getirdi. Kanatları zayıf Kartal, Bobo sayesinde aktarmalı da olsa uçabiliyor.

Bu golün hemen ardından, Mehmet Nas'ın 20 mt'den sağdışla vurduğu yay gibi ağlara giden top, bir süre(25 sn) sonra iptal edildi. Mehmet Nas'ın vuruşunda, İsaac "aktif bölge" diye tabir edilen sıkıcı alanda olduğu için gol geçersiz sayıldı. Yan hakemin bunu yakalaması ya da fark etmesi zordu. Santraya koşsa, kimse onu eleştirmezdi. O stadyumda o pozisyonun ofsayt olduğunu fark eden bir o vardı ve sanırım bunu ancak iyi bir hakem yakalayabilirdi.(İsmail Şencan)

Bu arada sahada nadir kondisyonu ile bir "Yusuf Şov" vardı. Bu adam tek başına bir animasyon ekibine bedel. İkinci yarı girdiği oyunda, neredeyse tüm hareketleri olumluydu. Sol taraftan İbrahim Üzülmez'le kısa zamanda çok iş yaptılar. Yusuf bir sürü çalım attı. Bir de her hareketi bir bilinç taşıyordu ve bunun sonucunda top, genelde Beşiktaş'ta kalıyordu. Beşiktaş'ın hücum zenginliğini arttırmak adına Yusuf çok önemli hala. Eğer gönderilirse Beşiktaş kaybeder, şov dünyası kaybeder.


Maçın başında kalede Korcan'ı görmek bizi sevindirmişti. Fakat bu ikinci golde, öyle bir hata yaptı ki... Umarız buna takılmaz. Eğer Korcan oynamaya devam ederse, Beşiktaş'a bir maç borcu var ve onu ödemesi lazım. Bu maçta gollerde hatalıydı, ama topu oyuna yerden sokma düşüncesi bizi çok memnun etti. İyi yönlerini daha da öne çıkarması dileğiyle...

Beşiktaş bu sonuçla kötü dönemi noktaladı. Ama şu görülüyor ki, Beşiktaş toparlanır. Takım olarak dirayetli bir yapısı var. Sadece karşı alanda biraz daha etkinlik, zaten mücadele var, üstüne başka bir doneye gerek kalmıyor, çünkü bu ligde La Liga değil...

19 Aralık 2009 Cumartesi

Hakan Gümüş

Evvelsi gün, 2009 Spor Fuarı'na gittim. İlk günüydü ve yoğun değildi. Zaten ben de öyle olacağını bildiğim için gittim. Sığlığın bir sebebi(öbür sebebi tanıtımsızlık ve ilgisizlik) de fuarın hafta içi başlamasıydı. Hafta sonu daha iyi olacağı konusunda firma yetkilileriyle konuştuk.

Bu sığlığın içinde, fuarın resmi açılışı yapılacaktı. Açılış gösterilerinde, Hakan Gümüş diye bir zat, sahne aldı. Kendisi vücutçu. Harikulade kaslarıyla, sahnede herkesi büyüleyen bir şov yaptı. Yaptığı iş, farklı açılardan pazularını sıkmaktı. Adamın kafası hariç her yeri kastı. Herkes çok etkilenmişti. Millet ağzını havalandırıyordu. Gerçi kas bir yana, o sürülen boya da bünyeyi ziyadesiyle albenileştiriyordu.


Hakan gösterisini tamamladı ve herkesin şaşkın alkışlarını alarak, sahneden indi. Kendi yerine(stant da diyebiliriz) geçtiğinde dahi, kendisine yoğun bir ilgi vardı. Açıkçası kendisi de çok mütevazı davrandı, herkesle ilgilenmeye çalıştı.

Benim de kendisine bir ilgim vardı. Ona bazı sorular sormak istiyordum. Millet birazdan ortalığı boşalttı. Biraz dinlenmesini bekledim. Vücudundaki boyayı silerken sorularıma başladım:

Önce yardımcısına bir kaç soru sordum:

-Vücuduna sürdüğü ne?
- Boya.
-Ne yani boya mı diyorsunuz sadece. Başka bir adı olmalı!
- ...

-Nerelerde çalışıyor? Gösteri falan...
- Spor salonu var.

-Kaç yıldır yapıyor bu işi?
- 30

-Sen kimsin ağbi, menajeri misin?
- (sırıtış)...

Hakan Gümüş'e dönüyorum:

-Nasıl besleniyorsun ağbi?
- Et, yumurta, bakliyat. Yağlı yemiyorum.

-Kendine bakmasan, bu bünye, ne kadar zamanda kendini salar? Bir hafta falan...
- Bir hafta da bir sıkıntı olmaz da, 2-3 ayda olabilir.

Peltek Hakan ağbimiz bize çok yakın davrandı. Ben sorularımı sadece bilgilenmek için sormuştum. Kendisi bu işe gönül koyduğumu sanmış olacak ki, kart vermek istedi. Mekanına uzak olduğumu anlayınca, bizim oralara(İstanbul Anadolu Yakası) yakın bir arkadaşını önerdi."Ağbi ben aslında düşünmüyorum da, ihtiyacını olana veririm" dedim. Ben bu işe girersem, peder beye ayıp olur, o da biraz sportif de. Bir eve bir sportif yeter.

yazı:TT

18 Aralık 2009 Cuma

Hiçbir takım göründüğü gibi değil...

Galatasaray ve Fenerbahçe'nin UEFA Avrupa Ligi'ndeki rakipleri belli oldu. Galatasaray İspanya'nın köklü ve isimli takımlarından Atletico Madrid ile eşleşirken, Fenerbahçe Fransa'nın son dönemlerdeki çıkışta takımı Lille'in rakibi oldu.


Kuralarla ilgili ilk izlenim, Atletico Madrid'in daha güçlü olduğu yönünde. Biraz detaylı bir inceleme yapıldığında iki takım arasına bir ayırım yapmak zor. İyice bir incelediğimizde Lille, Atletico'dan daha iyi bir takım.

A. Madrid takımı, dünya üzerindeki futbolseverlerin heyecan duydukları bir takım. Real Madrid'in ezeli rakibi. Kadrosunda gerçekten imrenilecek oyuncuları var. Ama... Bu kazanımlarını sahada görmek pek mümkün değil bu sene. Liginde 14. sırada olan takım, beklentilerin çok uzağında. Avrupa kupalarına bile katılmaları zor. Bu yüzden Avrupa Ligi'ne biraz daha önem vermeleri düşünülebilir. Galatasaray ile kapışmalarında bol gol izleyebiliriz ya da izlemeyebiliriz, ama bu eşleşme insanı gerçekten heyecanlandırıyor.


Fenerbahçe'nin rakibi Lille, son haftalarda fırtına gibi. Son üç maçta 12 gol attılar ve bunların 4'ü Lyon'a. Lille Fransa Ligi'ndeki her takım gibi mücadeleci, çok gol atıyor gibi gözükmesine rağmen defansif ve kesinlikle hâdbilir. Fenerbahçe'nin bu takım karşısında ilk yapması gereken, korakor bir mücadele sergilemek olacaktır. Çünkü bu takımların çok yetenekli oyuncuları ellerinde tuma gibi bir şansı yok, bu aradaki açığı da koşarak, yıpratarak kapatmaya çalışıyorlar. O yüzden önce nefes...


İki takımımızın eşleşmesinde Galatasaray'ın tura daha yakın olduğunu söyleyebilirim, Fenerbahçe biraz daha toparlanmalı...



Bu arada bu turdan sonraki muhtemel rakipler de belli oldu. Fenerbahçe, Liverpool/Unia Urziceni galibiyle, Galatasaray ise Everton/Sporting Lizbon kazananıyla oynayacak. Tabii turu geçerlerse...

Muhtemel rakiplerimiz arasında Everton ve Liverpool biraz daha öne çıkıyor gibi. Bu takımlar hakkında bir-iki kelam edelim. Everton bu seneye kötü başladı ve hâlâ da öyle olduğunu söyleyebiliriz. Liginde 15. sırada. Avrupa Kupalarına verecekleri önem ligdeki durumlarına göre değişebilir. Eğer bu düşüş sürerse, tamamen lige odaklanıp Avrupa'yı boşlayabilirler. Liverpool ise, şampiyonluk amacıyla başladığı ligde, Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkına razı olma durumuna geldi. Takımın İngiltere için yetersiz olduğunu düşünenler çoğunlukla, özellikle Xabi Alonso'nun yeri hâlâ dolmuş değil. Liver için ligde ilk 4'e girmek, Avrupa Ligi'nden daha önemli. Ben, güçlerini bu arenada sergilemek konusunda pek de niyetli olduklarını düşünmüyorum. Ayrıca çok da güçlü değiller...


Sporting Lizbon'u Galatasaray, Unia Urziceni'yi de Fenerbahçe çok rahat eler.

yazı: TT

17 Aralık 2009 Perşembe

En azından hakkını verdik

İBB Şampiyonlar Ligi 3. maçında Polonya temsilcisi Resovia takımına 3-1 yenilerek, gruptaki 2. mağlubiyetini aldı.Bu maç için o kadar umutluydum ki, sanal ortamdaki bahis yorumlarımda İBB yener diye, emin bir şekilde konuşuyordum. Ama İBB'nin bu maçta bu kadar tutuk kalacağını ya da rakibimizin bu kadar kalifiye bir takım olacağını tahmin edememişim.

Maç saat: 17.00'de idi. Saat 3'te yola çıkıp Ümraniye'de birkaç tur atıp maça geçmek istiyordum, ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Evden 4'te anca çıkabildim. 5'e çeyrek kala da salona vardım. Maçı geçen seferki gibi basın mensuplarının arkasında izlemek istiyordum ki, görevlinin engeli ile karşılaştım. Adam da kendisine söyleneni yaptığında direttiği için, alt kata inip VIP kart alarak tribüne girebildim.
Bu arada oyuncular ısınmalarını sürdürüyorlardı. İBB takımı, ilk maçta olduğu gibi rakiplerine hediye paketleri verdiler. Takımlar anons edildi ve maç başladı.

Hay başlamaz olaydı. Biliyorsunuz ilk set genelde ısınma seti gibi oynanır, ama Resovia takımı bu rutine dahil değilmiş. O kadar etkili servisler attılar, aynı şekilde çok iyi blok yaparak seti aldılar. Bu sette 4 sırt numaralı oyuncuları,yanlış saymadıysam, tam 8 sefer üst üste servis attı, varın gerisini siz düşünün.(13-25)

İkinci sete moral olarak çok kötü girdik. Takımdaki tecrübeli oyuncular, arkadaşlarına moral vermeye çalışsa da, bu pek bir işe yaramadı. Çünkü bu oyun hepimizi düş kırıklığına uğratmıştı. Bu sette rakip açısından benzer bir şekilde geçti. Biz daha az kötüydük. Zaman zaman ufak çıkışlar yapsak da, seti almaya yetmedi.(16-25)

Berbat geçen sete rağmen, bu sete biraz umutlu başladık. Çünkü rakip ilk iki sette yorulmuştu. Bizim takım oyun moyun oynamadığından sapasağlamdılar. Sadece kafaları biraz yorgun olabilirdi. Bu seti baştan sıkı tuttuk. Hakan Akışık'ın iyi oyunu kısmen iyi bloğumuz, ehemmiyetli oyunumuz ve taraftarın bilinçli desteğiyle bütünleşince 20'li sayılardan sonra seti kazandık. Bu seti aldığımızda tüm salon maçı kazanmış gibi sevindi. Çünkü adamlar iki sette bizi fena ezmişlerdi ve bu herkesin gücüne gitmişti.(25-21)

4. sete moral açısından çok sağlam girdik. Her ne kadar geride olsak da, şimdilik son gülen bizdik. Resovia takımının bu sete çok sert gireceğini düşünüyordum. Aynen de öyle oldu, ama biz de bu sertliğe gerektiği karşılığı verdik. Set boyunca rakibimizi 1 ila 3 sayı farklarla takip ettik. Hakan Pertelli'nin güzel servisleri, Hakan Akışık'ın tecrübe kokan güzel oyunu sayesinde seti 20'li sayılara kadar kovaladık. Fakat burada Hakan Akışık'ın iki hatası bize seti ve aynı zamanda maçı da kaybettirdi. Bu oyuncumuz yaşına rağmen, çok önemli sayılar alarak 3. seti bize getirmişti. Bu sette de bizi oyunda tutanlardan biriydi, fakat kendisine o kadar yük bindi ki, hatalar kaçınılmazdı.(21-25)

Maçı kaybetsek de, bir set almamız, maçın hakkını bir nebze olsa da vermemizi sağladı. Karşımızda çok donanımlı bir takım vardı. Kaybetmek kötü olsa da, bu kadar iyi bir takımla oynamış olmamız bile bizim için bir kazanımdır. Gruptan çıkma şansımız var ve bu maç bize, bir musibet olarak geri dönecektir.

yazı: TT

16 Aralık 2009 Çarşamba

Yılmaz Vural gerçekten artistmiş!


Bugün Yılmaz Özdil'den okudum: Memduh Ün ile Kartal Tibet, Kemal Sunal'ın başrol oynadığı "Gurbetçi Şaban" filmi için figüran arıyorlarmış. O sırada Almanya'da bulunan ve Almanya'da çevresi olan yakın dostları Yılmaz Vural'dan yardım istemişler. Yılmaz Vural figüranları bulmuş, ama Memduh Ün ve Kartal Tibet ustalar, illa sen de oyna diye, Yılmaz Vural'ı sıkıştırmışlar ve oynatmayı da başarmışlar.

Ben de diyordum, bu adam iyi antrenörlüğünün yanında, şovu da nasıl yapıyor diye? Akıl edememişim.(Ortadaki Yılmaz Vural, saçlar nasıl?)

15 Aralık 2009 Salı

Hızlı ol kazan!

Sizlere Burnley maçındaki Fulham'ın attığı goldeki fırsatçılığı göstermek istiyorum. Takımlar arasındaki bir farkı da ortaya koyan bu: Herkesten hızlı düşünmek ve uygulamak!

11 Aralık 2009 Cuma

"Şampiyon Beşiktaş" filmi


Adını rahmetli Beşiktaşlı Vedat Okyar'ın adından alan, Beşiktaşlı Vedat Özdemiroğlu'nun senaryosunu yazdığı, Şampiyon Beşiktaş adlı kısa film yayımlandı. Film Vedat Okyar'ın anısına çekildi.

Filmde Beşiktaşlı hasta bir çocuğun sevindirilmesine, Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu vesile oluyor.

Fim tabii ki güzel, fakat tadını unutmamak için damağımızı yormak zorundayız. Film adı gibi kısa olmuş. Güzellikler hep kısa gibi gelir zaten...



Bu kısa filmi bilgisayarınıza indirmek için tıklayınız

Akşamları da Güneş'i görmek güzel

Vakıfbank Güneş Sigorta 2-0 geriye düştüğü mücadelede, İtalyan takımı Pesaro'yu 3-2 yenerek, Şampiyonlar Ligi'nde ikide iki yaptı


Saat 6.00'daki maç için, 5'te yola çıktım. Burhan Felek'in önünden çok geçmişimdir de, maç izlemek ilk defa nasip oldu. Maçın ücretsiz olduğunu düşünürken, 5 TL'mizin gitmesi, içimize hafiften oturdu. Bu harcamayı, anca güzel bir oyun izleyerek telafi edebilirdim.

Salona girdiğimde içeride güzel bir kalabalık vardı. Şampiyonlar Ligi, gerçekten farklı oluyor. İşin ciddiyetinin herkes farkında. Maç öncesi Vakıfbank takımı, rakiplerine birtakım hediye paketleri verdiler. Bize niye yok ki! Maç başladı.

Maça iyi başlayan Güneş, ilerleyen dakikalarda oyundan düştü, ya da hep düşüktü. İki takımın da ilk sette bir oyun tutturduğunu söylemek güç. Skorun yükselmesini iki takımın yaptığı hatalar sağladı. Burada isim vermeye gerek yok, zaman zaman(3-4 sayı) oynanan iyi oyunu, oyundan saymamız mümkün değil.

Manşetteki bozukluğu mu dersin, bloklardaki isteksizliği mi dersin. Zaten manşetin kötü olması, çokta iyi olmayan pasörümüzü(Özge) de zor durumlara soktu. Kaybettiğimiz iki set, birbirinin kopyası idi.(0-2)

3. sete fena başlamadık. Ama bozuk olan moralleri toplamak için, takımı biraz daha heyecanlandırmak ve bunun üzerine taraftarın bilinçli ve işe yarar desteğini de almak gerekiyordu.

Bu arada skor 0-2 olunca, ben arka taraftan, en öne konuşlandım. Burası sahaya en yakın bölgelerden biriydi. Burada kendime bir görev şiar edindim. Takımımızı, "hadi kızım", "iyi manşet", "iyi blok", "aynen devam", "iyi dublaj", "risksiz servis" gibi birbirini tekrar eden cümlelerle destekliyordum. Arada "öldür" gibi sadistçe tümceler de fena olmuyordu yani.

3. sete iyi başlamamız, ve o heyecanı yeniden yakalamamız, seti almamıza yardım etti. Bloğumuz ve smaçörlerimiz(Nesli, Nikolic) iyi ve artık oyuna ısınmışlardı. Bu esnada ortaya bir Özge etkeni çıktı. 3. sette ve sanırım 4. sette, tek başına toplam 10'a yakın sayı kazandırdı. Bu setlerde öne çıkmamızı sağlayan etkenlerin başında bu servisler geliyordu. Rakip takımın 1 numaralı oyuncusu manşette benden bile kötüydü ve biz bunu iyi kullandık.(2-2)


5. sete girdiğimizde artık heyecanımız ve isteğimiz doruklardaydı. Bu seti kazanacağımızı biliyorduk, iyi başlayıp iyi götürdüğümüz seti, servis hatalarımız ile rakibi ortak ettik. Yani o kadar uğraşıp sayılar alıyorsunuz ve rakibe servisten sayı veriyorsunuz. Bunlar hem komik ve hem de sinir bozucu, takımın arzusunu kıran hatalar. Ama bu hatalara rağmen uzatmayı da alıp maçı da kazandık.

Maçın kadını
Neslihan'a fazla değinmedim, o da gayet iyiydi kazandığımız setlerde. Ama rallisiz bu yavan oyunda, Özge'nin seri servis sayıları, maçta dikkat çeken güzel noktaydı. Hadi maçın kadını, Özge-Nesli olsun.

yazı:TT

9 Aralık 2009 Çarşamba

Heyecan


Günlerdir arada sırada usuma düşen, "Fenerbahçe'nin heyecanı mı, bitti?" düşüncesine paralel bir yazıyı, usta yazar, Fenerli Hasan Pulur kaleme almış. Fenerbahçe, büyüklüğü derecesinde ses çıkarmalı, eyleme geçmeli artık, daha etkin, daha verimli.

Fenerbahçe’nin uslu futbolcuları...

Doğrusu Sayın Başkan Aziz Yıldırım, Fenerbahçeli futbolculara, hadi ayıp etmiş demeyelim de haksızlık etmiş diyelim...
Belki tam olarak öyle dememiş ama “Canınıza okuyacağım!” diye aba altından sopa göstermiş...
Ne yapmış bu altın çocuklar?
Üçer üçer gol yiyip, puanları da üçer üçer kaptırmaktan başka günahları var mı?
Hangi maçtan sonra, hakeme laf ettiler, hakkımız yendi, dediler, bu kadar haksızlığa dayanamıyoruz, dediler.
Her yenilgiden sonra boyunları eğik, kaderlerimiz bu, dercesine soyunma odasına gitmediler mi, sesleri, gıkları çıktı mı?
Çıkmadı!
* * *
Çünkü, insanların bu gibi hallerde seslerinin çıkması için heyecanlanmaları gerekir.
Niye heyecanlanacaklardı ki?
“Futbolda böyle şeyler olur!” deyip kuzu kuzu çıkıp gittiler.
* * *
Ya ne yapacaklardı?
Galatasaraylı futbolcular gibi isyan mı edeceklerdi?
Hırslarından formalarını mı yırtacaklardı?
Hem niye, hem niçin?
Futbolu niye oynuyorlar?
Para için!
Onlar için önemli olan da bu değil mi?
Ha yenmişler, ha yenilmişler, ne fark eder, ay başında paralar cukka oldukça...
Hırslanacaksın, sinirleneceksin, haksızlık diye isyan edeceksin, hatta hakemin üzerine yürüyeceksin...
Bizim uslu çocuklarımıza yakışır mı?
Vur ensesine, al lokmasını!
* * *
Peki, onlar bu hale üzülmüyorlar mı?
Hiç üzülmez olurlar mı?
Üzüntülerini dağıtmak için gece hayatına dalıyorlar, kimi arabayı devirip, kolunu kırıyor, kimi de hırsından cam yumrukluyor, daha ne yapsınlar?
Bir de yalan söyleyeni varmış...
Çocuk utanmış, sahadan atıldığı gece efkâr dağıtmak için, yanına bir arkadaşını ve kızları alıp gece âlemine gitmiş...
Ne yapsaydı?
Fenerbahçe yenildi diye karalar bağlayıp, bunalıma girecek değil ya!
Bir suçları da yalan söyleyip kulübü zor durumda bırakmak, gece âlemini saklamak...
Hiç yakışmadı!
* * *
Ama Galatasaraylılar öyle mi?
Maçtan sonra topa tutmadıkları kim kaldı?
Hakemden başlayıp Aziz Yıldırım’a kadar kimseyi sıra dışı bırakmadılar, herkes nasibini aldı.
Yanlış mı yaptılar?
Bize göre hayır, aşırılıklar dışında -forma yırtmak gibi- çok da iyi yaptılar.
Hiç olmazsa heyecanlarını gösterdiler...
Ceza alırlarmış!
Varsın alsınlar, insanlar haklarını almak, gasp edildiğini sandıkları haklarını savunmak için kural dışına da çıkarlar.
Kimileri istedikleri kadar toplu yarışmaları “mekanik” olarak sansın, o yarışmalar, etten kemikten, sinirden yaratılmış insanoğlunun “makine” olmadığını gösterir.
Keşke Fenerbahçe’deki futbolcularda da Galatasaraylıların heyecanından bir tutam bulunsaydı.
O sarı lacivertli tribünler ki yıllar önce “Ruhsuz herifler, taraftar sizden ne bekler!” diye bağırmıştı.



Bağlantı: http://www.sporyazarlari.com/FFutbol/fenerbahce/hasan-pulur/09-12-2009/fenerbahce-nin-uslu-futbolcular-/173936.aspx

7 Aralık 2009 Pazartesi

Kıbrıs Futbolu


Tuğrul Akşar, yavru vatan Kıbrıs'ımızın futbolu hakkında ziyadesiyle bilgilendirici, biraz da uzun bir araştırma yazısı kaleme almış. Makalede Kıbrıs futbolu, sorunları, sorunların nedenleri çok güzel bir şekilde kaleme alınmış. Ayrıca Rum tarafındaki futbola da değinilmiş.

Geçen haftalarda Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu ile Yakın Doğu Üniversitesi'nin ortaklaşa organize ettikleri "Kuzey Kıbrıs'ta Futbolun Finansmanı ve Sponsorluk" konulu bir sempozyum yapıldı. Bu sempozyum "doğal olarak" medyada kendisine çok yer bulamadı. Ancak, Kuzey Kıbrıs Türk futbol yapılanması ve ekonomisi için son derece önemli olan bu sempozyumdan çarpıcı sonuçlar çıktı.

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki; ülkemizde olduğu gibi Kıbrıs'ta da futbol çok seviliyor. Hemen hemen tüm Kıbrıslılar üç büyüklerin maçlarını Digitürk'ten heyecanla izliyorlar.

Ada'da Rum futbolundaki gelişim, ciddi bir şekilde Türk futbolunun önüne geçmiş durumda. Ama bu durum Kıbrıs Türk futbolunun da ana gelişim ve rekabet dinamiğini oluşturuyor. Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan futbolsever vatandaş, en son Annan Planı'nın Rumlar tarafından veto edilmesi nedeniyle birleşme sağlanamayınca, artık dünyaya Türkiye'nin dışında bir çıkış kapısının da kalmamış olmasının verdiği çaresizlikten kaynaklanan bir ümitsizliğe kapılmış durumda. Ancak bu ümitsizliği yenmeye çalışanlar da yok değil� Özellikle Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu Başkan ve yetkilileri ile Yakın Doğu Üniversitesi'nin değerli öğretim üyeleri Doç.Dr. Okan Veli Şafaklı ve Doç. Dr. Cevdet Tınazcı yoğun bir şekilde, bu ümitsizlik denizinden Ada futbolunu kurtarabilmenin arayışı içindeler. KKTC'ne uygulanan genel izolasyon politikası doğal olarak sadece Türkiye kapısını ilk etapta zorlamayı gerektiriyor. Ancak yine de katılımcılardan Fırat Üniversitesi'nin değerli öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Sebahattin Devecioğlu'nun da belirttiği üzere, Ada'da başta üniversitelerin, uluslararası her türlü platforma iştirak edebilme olanakları bulunduğu için, bu yolun sonuna kadar zorlanması gerekiyor.

Ada'da futbol ne durumda?

Bugün Ada'da yaklaşık 1 milyon insan yaşıyor. Bunun beşte birlik kısmı Türkler'den oluşuyor. Ada'nın 1974 Barış Harekatı ile ikiye bölünmesi, doğal olarak sosyal hayatı da, ekonomiyi de, sporu da derinden etkilemiş. Bizim üzerinde duracağımız spor ve özellikle de futbol, Türk kesiminde ciddi ölçüde geri kalmış vaziyette. Rum kesimini dünyanın genel olarak tanıyor olması, Güney'de futbolun da gelişimine ve büyümesine doğrudan etki etmiş ve buna bağlı olarak her iki kesim arasındaki fark alabildiğine açılmış durumda�

Rum Futbol Federasyonu'nun UEFA ve FIFA üyesi olması, daha baştan Rum futboluna çok büyük avantajlar sağlamış ve buna bağlı olarak ta futbol kendi ekonomisini yaratabilmiş. Ancak, Kuzey'de ise böyle bir durumun olmayışı, futbolun zaman içinde giderek gerilemesine neden olmuş. Bu ise tüm Kuzey Kıbrıs'ta futbolseverlerde derin bir üzüntü ve ümitsizliği beraberinde getirmiş.

Kuzey Kıbrıs futboluna genel bir bakış

Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu, Türkiye'den başka hiçbir ülke tarafından resmî olarak tanınmadığından FIFA ve UEFA'ya üye olamadığını yukarıda belirtmiştik. Bu nedenle FIFA'ya üye olamayan Birleşmiş Milletler üye olan KTFF milli takımı sadece NF-Board'un düzenlemiş olduğu organizasyonlara katılabiliyor.

Ancak, FIFA'nın 2008'in Ağustos ayında aldığı bir kararla , KTFF milli takımı, bu birliğe üye olan diğer ülke takımları ile dostluk maçı yapabilecek.

Kısaltma KTFF

Kuruluş 1955

FIFA üyeliği -

NF-Board üyeliği 2003

Başkan Ömer Adal

Teknik direktör Enver Sedat Simavi

Kısa bir tarihçe

1934'de Ada'da hem Kıbrıs Türk hem de Kıbrıs Rum takımları vardı. Her toplum kendi takımları arasında maçlarını düzenlerken toplumlararası maçlar da düzenlenmekteydi. Bu maçların bazıları ulusal seviyede yapılmaktaydı. Futbol aynı zamanda her iki toplum okulları, American Academy ve English School gibi karma okullar arasında da popülerdi. Bu okullar da kendi aralarında maçlar yapıyordu.

23 Eylül 1934'te üçü tamamen Rum, biri Türk ve diğer dördü karma yapıdaki sekiz takımın katılımı ile Kıbrıs Futbol Federasyonu kuruldu. Kıbrıs Futbol Federasyonu 1948 yılında FIFA'ya üye oldu. 1954-1955 futbol sezonu sonunda Kıbrıs Futbol Federasyonuna üye beş Türk ve bir Ermeni takımı bulunuyordu.

Hükümet karşıtı terörist faaliyetlerin başlamasıyla, (EOKA) Kıbrıslı Rumlar'ın kontrolündeki Stadyum Komitesi Türk kulüplerin statların kullanımını engelledi.

1955-56 futbol sezonu başında CFA (Cyprus Football Association- Kıbrıs Futbol Federasyonu) Türk kulüplerini federasyondan ihraç ederek, federasyonu tamamen Kıbrıs Rum Federasyonu'na dönüştürdü. Aynı zamanda CFA'ya üye olan tek Ermeni kulübü de bu süreçte federasyondan dışlandı.

İhraç edilen Kıbrıs Türk kulüpleri 29 Ekim 1955 yılında kendi futbol federasyonlarının kuruluşunu gerçekleştirdi. 1955'ten bu yana faaliyetlerini aralıksız sürdüren KTFF yaklaşık 55 yıllık futbol faaliyeti ve tarihiyle, FIFA dışında kalan tek federasyon oldu.

KTFF 'na kayıtlı kulüp sayısı 99'a ulaşırken; kapasiteleri 1000 ile 20.000 arasında değişen 43 çim ve 70 de toprak saha bulunuyor.

Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu profesyonel ve yarı-profesyonel olmak üzere 1. lig; 2. lig ve 3. ligi kurarak, futbol liglerini örgütlemiş durumda. Buna göre ilk 3 ligde 14'er takım mücadele ederken; kalan 57 takım da amatör olarak varlıklarını sürdürüyor.

Bu takımların katılımıyla her yıl düzenli olarak Kıbrıs Türk futbol Ligi ve KTFF Kupası düzenleniyor.

1985 yılına kadar FIFA'nın özel izni ile dostluk maçları düzenleyebilen KTFF 1985 yılından itibaren CTF ve FIFA'nın uyguladığı kısıtlamalar nedeni ile dostluk maçları bile yapamaz durumda bırakılmıştır.

KTFF Liglerinde farklı ülkelerden (Nijerya, Romanya, Kongo, Gana, Kamerun, Bulgaristan ve Türkiye'den) 96 yabancı futbolcu oynuyor. I. ligde 3 er ve II. ligde 2 şer yabancı kontenjanı bulunuyor.

KTFF profesyonel 1.liginde oynayan 14 takımın puan sıralaması aşağıda dikkatlerinize sunuluyor.

Fly Oil 1. Lig puan durumu

Fly Oil 1. Lig'inde 6 hafta sonunda Gönyeli takımının 13 puanla lider olduğunu görüyoruz. 14 takımdan oluşan 1. ligde düşme hattında yer alan 3 takım ise Mağusa Türk Gücü, Esentepe ve Gençlikgücü.

Takım O P

1. Gönyeli 6 13

2. Türk Ocağı Limasol 6 13

3. Ozanköy 6 12

4. Lapta 6 12

5. Doğan Türk Birliği 6 10

6. Küçük Kaymaklı 6 10

7. B.Bağcıl 6 10

8. Türkmenköy 6 10

9. Çetinkaya 6 9

10. Tatlısu 6 8

11. Cihangir 6 7

12. Mağusa Türk Gücü 6 6

13. Esentepe 6 1

14. Gençlik Gücü 6 0

Kuzey Kıbrıs'ta kulüplerin gelirleri

Profesyonel ligde mücadele eden 42 takımın toplam yıllık gelirleri 6.314.000 Euro'ya ulaşıyor. Profesyonel 1.ligde mücadele eden kulüplerin sezonluk ortalama gelirleri 193 bin Euro civarındayken; 2. lig takımlarının geliri 160 bin Euro'ya; 3. lig takımlarının da 98 bin Euro düzeyinde.

Maç başına seyirci sayısına bakıldığında ise; 1 lig maçlarını ortalama 167 kişinin; 2. lig maçlarını 92 kişinin; 3. lig maçlarını da 84 kişinin izlediği Doç.Dr. Okan Veli Şafaklı'nın verilerinden anlaşılıyor.

Yaklaşık 225 bin Türk'ün yaşadığı KKTC'de en başarılı takım olarak Gönyeli'yi görüyoruz. Ancak en geniş taraftar tabanına sahip kulüp ise 35 bin kişi ile Çetinkaya futbol kulübü. Çetinkaya'nın bu kadar yaygın taraftar kitlesine ulaşmasının nedeni ise sportif başarısı en yüksek takım olmasından kaynaklanıyor.

1934 tarihinde 7 Rum takımı ile Kıbrıs Ligi kurucularından olan Çetinkaya futbol takımı (diğerleri: AEL Limasol, Trast AC , Olympiakos Nicosia, Aris Limasol, APOEL Nicosia, Anorthosis Famagusta ve EPA Larnaka) 1951 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Birinci Ligi şampiyonu olmuştur. Bu ligde şampiyon olan ilk ve tek Türk takımıdır. Tarihinde defalarca Rum takımlarını yenmiş ve Kıbrıs kupalarını almıştır.

2007 yılında İngiltere'nin 2. lig takımı olan Luton Town ile bir hazırlık maçı yapmak istemiş; ancak Kıbrıslı Rumlar'ın FİFA'ya baskıları sonucunda maç yapılamamıştır.

Taraftar tabanı yaygınlığı bakımından diğer en fazla taraftara sahip kulüpler 22.000 kişilik taraftar ile Mağusa Türk Gücü; 10.839 taraftar ile Türk Ocağı ve 10.389 taraftar sayısı ile Doğan Türk Birliği'dir�

Kıbrıs Türk futbol takımlarının gelirleri ve ortalama seyirci sayıları

Yıllık ort. Maç başına

Kulüp geliri ortalama

(Bin Euro) Seyirci sayısı

1.Lig 193 167

2.Lig 160 92

3.Lig 98 84

Kıbrıs profesyonel Türk futbol liglerinde 42 kulübün toplam gelirleri 6.314.000 Euro düzeyinde gerçekleşirken; kulüp başına düşen ortalama gelir ise yaklaşık 150,3 bin Euro� 1. ligde oynayan takımlar baz alındığında bu tutar 193 bin Euro düzeyinde gerçekleşiyor.

Kıbrıs Türk futbol liglerinde oynayan takımların gelirlerinin bileşimine bakıldığında ise; toplam gelirin en önemli kısmını %39,46'lık oran ile diğer kalemi oluşturuyor. 2.491.504 Euro tutarındaki diğer kaleminin içinde reklam, medya ve sponsorluk gelirleri yer alıyor. Bir başka önemli gelir kaynağı olarak ta %30,69 ile karşımıza 1.937.767 Euro tutarındaki ile balo, bağış ve piyango geliri gibi sosyal aktivitelerden elde olunan gelirler çıkıyor. Kulüplerin toplam gelirlerine federasyon'un katkısı ise 1.410.548 Euro civarında. %22,34'lik bir oranı oluşturan bu gelir kalemi en önemli üçüncü gelir kaynağını oluşturuyor. Futbolun asli gelirlerinden maç günü gelirlerine baktığımızda ise kulüplerin sadece 361 bin Euro tutarında bir maç günü geliri elde ettiklerini görüyoruz.

Kıbrıs Türk futbol kulüplerinin gelir kaynakları (2008-09)

Gelirler (%) (Euro)

Diğer 39,46 2.491.504

Sosyal etkinlik geliri 30,69 1.937.767

Aidat 1,79 113.021

Maç günü geliri 5,72 361.161

Federasyon katkısı 22,34 1.410.548

Toplam 100 6.314.000

Yukarıdaki verilerden de anlaşıldığı üzere Kıbrıs Türk futbolunda futbol pastası son derece küçük kalmıştır. Bunun en önemli nedenini tekrar vurgularsak; KTFF'nun UEFA ve FIFA'ya üye alınmamış olması, KKTC'de kapalı devre bir lig yapılanmasını zorunlu kılmıştır. Uluslararası çıkış kapısının bulunmayışı Kuzey'de futbol pazarının gelişiminin önünü kesmiştir. Lokal rekabetin gelişebilmesi ancak uluslararası rekabetin varlığına bağlıdır. Uluslararası rekabet olanağı olmadığında, Kıbrıs Türk futbolu örneğinde de olduğu gibi lokal liglerin rekabet düzeyi son derece düşük kalmakta ve futbol piyasası büyüyememektedir.

Biraz da Kıbrıs'ın güneyine bakalım hep birlikte�

Güney Kıbrıs'ta futbol hızla gelişiyor

20. yüzyılın başlarında İngilizler tarafından adaya getirilen futbol bir süre sonra adanın vazgeçilmez sporu oldu. Futbolun iyice yaygınlaşması ile birlikte Eylül 1934'de Lefkoşa'da Kıbrıs Futbol Federasyonu (Cyprus Football Association, kısaca CFA) kuruldu. Bugün Kıbrıs Futbol Federasyonu Kıbrıs Cumhuriyeti Birinci Ligi, Kıbrıs Kupası LTV Süper Kupası'nı düzenliyor ve Kıbrıs Cumhuriyeti Millî Futbol Takımı'nı oluşturuyor. 1948'de FIFA, 1962'de de UEFA üyesi olan CFA'nın 2009 yılı itibariyle piyasa değeri 98,7 milyon Euro'ya ulaşmış durumda.

UEFA sıralamasında 17.330 puanla 21. sırada yer alan Güney Kıbrıs Cumhuriyeti Avrupa'ya 4 takım gönderiyor. Bugün itibariyle sadece APOEL takımı Şampiyonlar Ligi'nde mücadele ediyor ve 2 puana sahip olan APOEL gruptan çıkamadı.

FIFA sıralamasında ise 472 puanla 68 sırada yer alan Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, İtalya, İrlanda ve Bulgaristan gibi ülkelerin bulunduğu grupta ancak 9 puan toplayabildi. Ancak bu puanlar onları 2010 Dünya Kupası finallerine götüremedi ne yazık ki�

Güney Kıbrıs'ta 1. ligde 14 takım mücadele ediyor. Bu takımların piyasa değerleri aşağıdaki tabloda görülüyor�

Güney Kıbrıs Division A takımları piyasa değerleri

Piyasa değeri

Kulüpler Euro

Omonia Nikosia nikosia/uebersicht/startseite.html> 18.550.000

Anorthosis Famagusta 13.150.000

APOEL Nikosia 12.900.000

Apollon Limassol 10.775.000

APOP Kinyras Peyias 6.575.000

Ermis Aradippou FC 6.175.000

Enosis Paralimni 6.050.000

Paphos AEP 4.490.000

AEL Limassol 4.300.000

Ethnikos Achnas 4.075.000

Nea Salamina Ammochostos 4.025.000

Doxa Katokopias 3.075.000

Aris Limassol 2.525.000

APEP Pitsilia 2.075.000

Toplam 98.740.000

Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nde futbol ekonomisi

Güney Kıbrıs'ta futbol pastası her geçen gün büyüyor. Özellikle son yıllarda Güney takımlarının UEFA'da önemli işler yapması ve son iki yıldır Anorthosis Famagusta ve Apoel'in Şampiyonlar Ligi gruplarına kalma başarısı göstermeleri, Güney'de futbol pastasının büyümesine olanak sağladı.

2005-06 sezonu itibariyle toplam 17.530.250 Euro'luk tutarında bir futbol geliri yaratan Güney futbolu, özellikle 2007-08 sezonundan itibaren UEFA gelirlerinin de artmasıyla bu tutarı 35 milyon Euro'ya kadar yükseltti. Sadece Anorthosis 2008/09 sezonunda 7,5 milyon Euro tutarında Şampiyonlar geliri elde etti.

Güney Kıbrıs Cumhuriyeti'nde ligi domine eden 3 büyük kulübü görüyoruz. Bunlar: Apoel, Omonia ve Anarthosis kulüpleri olup, bu üç kulübün Güney Kıbrıs futbol pastasından aldıkları pay %35 civarında. Piyasa değerleri bakımından da ligin %45'ini oluşturan üç kulübün piyasa değerleri toplamı 44.6 milyon Euroya ulaşıyor.

Üç büyükler ligi domine ediyor!

Ülkemizde olduğu gibi Güney Kıbrıs'ta da futbolu üç büyük kulüp domine ediyor. Bu üç kulüpten Anorthosis Famagusta 13 kez Güney Kıbrıs şampiyonluğuna ulaşırken son yılların en flash ekibi oldu. 2005-06 sezonunda da Trabzonspor'u Şampiyonlar Ligi ön elemesinde yenerek saf dışı bırakmış ve gruplara kalmıştı. Apoel ise Güney'in en çok taraftarı olan ve 20 kez ligi kazanan, en zengin kulübü konumunda. 2006-07 UEFA Kupası ön eleme maçlarında Trabzonspor'a yenilerek elenmişti. Omonia takımı ise 19 kez şampiyonluğa ulaşmış ancak Avrupa'da çok başarıya ulaşamamış bir Rum takımı durumunda.

Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nde, 2005-06 verilerine üç büyüklerin gelirleri (Anorthosis Famagusta ve Apoel) 9 milyon Euro civarındayken; UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'nde kazanılan başarılar, bu tutarı 15 milyon Euro'ya kadar yükseltti. 2008-09 sezonu itibariyle 1. ligde kulüp başına ortalama gelir 2,5 milyon Euro civarında gerçekleşirken bu tutar, Kuzey'de 1. ligde yaklaşık 193 bin Euro seviyesinde�Yani Güneyin 1. lig kulüp gelirleri, Kuzey'in gelirlerinin neredeyse 12 katına yükselmiş durumda.

Güney ve Kuzey'in gelir karşılaştırması

KKTC futbol gelirleri

Gelirler (%) (Euro)

Reklam+Medya+Sponsorluk 39,46 2.491.504

Sosyal etkinlik geliri 30,69 1.937.767

Kulüp aidat geliri 1,79 113.021

Maç günü geliri 5,72 361.161

Federasyon katkısı 22,34 1.410.548

Toplam 100 6.314.000



Güney Kıbrıs futbol gelirleri

Gelirler (%) (Euro)

Maç günü gelirleri 37,69 13.191.500

ticari gelirler 23,14 8.099.000

TV yayın hakları geliri 5,3 1.855.000

federasyon yardımı 15,03 5.260.500

Diğer 18,84 6.594.000

Toplam 100 35.000.000

Güney Kıbrıs futbolu da zarar ediyor

Güney Kıbrıs'ta 2005-06 itibariyle toplam futbol gelirleri 17,5 milyon Euro iken; giderler 17,6 milyon Euro olarak gerçekleşti.

Altı kulübün zarar ettiği 1. ligde en fazla kârı elde eden kulüp olarak Apoel ve Anorthosis'i görüyoruz. İki kulübün karı 3,5 milyon Euro'ya ulaşmasına karşın, 14 takımlı Kıbrıs Rum kesimi 1. liginde toplam zarar beş milyon Euroya ulaşmış durumda. Nitekim zararların artması ve kulüp bütçelerinin giderek açık vermesi üzerine Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti gelecek beş yıl için yaklaşık 10,2 milyon Euro'luk bir yardım paketini kulüplere tahsis etmiştir.

Zararın temel nedenine bakıldığında ise oyuncu ve teknik adam ücret ve bonservis bedellerinin önemli miktarlarda artmasını görüyoruz. Oyuncu ve teknik adamlara ödenen ücret ve maaşların toplam giderler içindeki payı %75 düzeyinde gerçekleşmiş durumda.

Güney Kıbrıs 1. futbol liginde sezonluk bilet satımlarının toplam gelir içindeki payı %10 düzeyinde gerçekleşirken; özellikle maç gününde taraftarın yaptığı diğer harcamalar maç günü gelirlerini %38'e kadar yükseltiyor.

Kuzey'de maçların TV yayınlarını satın alacak ve yayınlayacak bir kuruluş bulunmamakla birlikte; Güney'de ise TV yayın hakları 1,8 milyon Euro civarında bir gelir sağlıyor.

Sonuç

Ada'nın her iki tarafında da futbola olan ilgi her geçen gün artıyor. Ancak Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu'nun politik nedenlerle UEFA ve FIFA'ya üye kabul edilmemesi, Kuzey'de futbol gelişiminin önünde çok ciddi bir engel olarak karşımıza çıkıyor. Politik, ekonomik izolasyon Kıbrıs Türk futbolunun uluslararası turnuvalara iştirak edememesine neden oluyor. Bu da içeride lokal rekabetin yükselmesinin; futbol kalitesinin artmasının, futbolun daha çok yaygınlaşması ve parasal büyüklüğünün daha ileri noktalara gelmesinin önünü kesiyor.

Güneyde ise durum tam tersi. Rum kesiminin tüm dünyada sağladığı lobi etkinliği sayesinde futbol her geçen daha yaygınlaşıp, gelirlerini artırıyor. UEFA ve FIFA'ya üyeliğin avantajlarını iyi kullanan Rum kesimi, son üç yılda özellikle Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'na gönderdiği takımlar nedeniyle rekabet seviyesini ve kalite düzeyini arıyor. Futbol pastasını daha da büyütüyor ve Türk kesimi ile arasındaki mesafeyi her geçen gün daha da açıyor. Haksız rekabetin avantajlarını çok iyi kullanıyor.

Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu doğal olarak tüm ümitlerini Anavatan'a bağlamış durumda. Avrupa'ya ve dış dünyaya tek çıkış kapısı Türkiye. Ama tüm olumsuzluklara karşın, Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu ve bir avuç futbol sevdalısı bilim adamı 2008 yılında 1. Futbol Şûra'sını düzenleyip, uzun vadeli stratejik gelişim planları hazırladılar ve şimdi bunları büyük bir kararlılıkla, bir gün UEFA ve FIFA'ya üye olacakmışçasına adım adım hayata geçirmeye çalışıyorlar. Çok da doğru yapıyorlar. Buradan onlara bir teşekkür göndermek gerçekten çok önemli. Hiç ümidinizi yitirmeden mücadeleye devam.


Bağlantı: http://www.sporyazarlari.com/FFutbol/futbol-genel/tu-rul-ak-ar/07-12-2009/k-br-sta-futbol-ne-durumda-/173346.aspx

3 Aralık 2009 Perşembe

Temiz bir başlangıç

İndesit Şampiyonlar Ligi F grubu ilk maçında İBB, kendi evinde Fransız Paris Volley(PV) takımını 3-o (25-17, 25-19, 25-23) gibi net bir skorla devirdi

Maça giriş

Maça yarım saat kala salona vardım. İçeride çok güzel bir ortam vardı. İnsanın, burada Avrupayi bir hava var, diyesi geliyordu. Protokol tribünü için tribün geçişlerinde kokteyl verilmişti. O tarafa hısım-akraba, görevliler ve üst düzey yöneticiler dışında kimse giremiyordu.

Basın tribünü "press" yazan bir bantla ayrılmıştı. Basın mensuplarının oturduğu masaya, birtakım ikramlar ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü'ne ait broşürler koyulmuştu. Maçın havası iyiydi, tribünler sayı olarak fazla gibi gözükse de, çoğu sabi sübyandı.

Maça artık az bir zaman kalmıştı. Oyuncular ısınma işlemlerini bitirmek üzereydiler. Maç öncesi tokalaşmada, İBB'li oyuncular rakip takım oyuncularına hediyeler verdiler. Ve maç başladı...

Aşırı durgun bir başlangıç...
İlk set o kadar berbat başladı ki, bizde bu duruma bir bahane bulmak durumunda kaldık, Şampiyonlar Ligi heyecanı. Karşılıklı 2'şer sayıdan sonra, voleybol biraz daha üst düzeye geldi. İBB bu sette kendi arasında zaman zaman anlaşmazlıklar yaşasa da, bloklardaki üstün oyunuyla ilk seti kazanmasını bildi.

İBB kontrolü eline aldı...
İBB maça iyice ısındı, bu sette o basit hatalar pek olmadı. Erhan'ın sayıları, yapılan bazı asansör uygulamaları çok güzeldi. PV'de Bazin servise geldiğinde, oldukça etkili oldu. 2-3 sayı kazandırdı, ama en sonunda kolu yoruldu. İBB, iyi savunma ve buna mukabil güzel dublajla, üstüne kurduğu mental ve fiziksel üstünlükle de bu seti aldı.

Ölümden önce son çırpınış...
PV maç boyunca silikti, çok nadir zamanlarda rakibe direnim gösterdiler. Bunu güç olarak açıklamak doğru olmaz, sanırım oyuna kendilerini pek veremediler/vermediler. 3. sete de İBB güzel başladı. Daha önceki yazımda bahsettiğim rehavet bu sette pek olmadı. Ama PV bu sette biraz daha dirayetli bir oyun koydu. İBB Ulaş-Erhan kısa oyunlarıyla sayılar buldu. Bu sette önde giden İBB, birara durakladı, PV beklenmedik bir şekilde beraberliği yakaladı. 18-18'den sonra biraz ağır-aksak gitsek de, maçı almasını bildik.

Bitiriş...
İBB maçın başı hariç, tamamen üstün bir oyunla rakibini yendi. Takımda bir-iki oyuncu dışında kötü oynayan yoktu. Rakip bizden iyi değildi, ayrıca maça kendilerini verdiklerini düşünmüyorum.

Maçın adamı: Erhan'ı seçtik. Kısa oyunları sevdiğimizden midir, nedir? Yoksa maçı da bu oyunla bitirmesi de etkili oldu, bilinmez, ama takımın heyecanını üst düzeye çıkaran oyunculardan biri. Ama zaman zaman bu konuda hakemlerden uyarı da almıyor değil. Kendisini tebrik ediyoruz.

yazı: TT

2 Aralık 2009 Çarşamba

İğrenilesi bir durum


Türk Telekom'un kendi sahasında Belçika'nın Spirou Basket Charleroi takımını 91-67 mağlup etmesinin ardından düzenlenen basın toplantısında tercüman skandalı yaşandı

Türk Telekom Basketbol Takımı Genel Menajeri Ahmet Arif Turhan, maç sonrası düzenlenen basın toplantısında Spirou Basket Charleroi takımı antrenörü Giovanni Bozzi'nin açıklamalarını Türkçe'ye çevirmek için bir tercüman getirmeyi unutunca Türk Telekom Başantrenörü Murat Özyer görevi üstlendi ve basın mensupları için tercümanlık yaptı. Basın toplantısı sonrasında rakip takımın antrenöründen böyle bir olay yaşandığı için özür dileyen Murat Özyer'in, çevresine, "Bu nasıl bir iş, benim işim tercümanlık mı?" dediği ve bir hayli sinirli olduğu gözlendi.

Maç sonunda düzenlenen basın toplantısında çevirmenliğini Murat Özyer'in yaptığı Spirou Basket Charleroi takımı antrenörü Giovanni Bozzi, "Türk Telekom'u iyi oyunundan dolayı tebrik ediyorum, ama biz onlara güzel bir maç borçluyuz. Maça başlamadan önce Türk Telekom'un oyuna hızlı başlayan oyunculara sahip olduğunu biliyorduk ve bizim bu tür takımları yenmemiz mümkün değil. İkinci yarı biraz reaksiyon vermek istedik. İki takım da bütün oyuncularını oynattı, ama sonuçta farklı şekilde mağlup olduk. Bu maçları bitirdiğimizde yaptığım işten gurur duymak istiyorum. Grubun son maçına kadar mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi.

***

Yorum: Murat Özyer'i Galatasaray'dan tanırım, ekrandan, maçlardan işte. Kendisini her zaman takdir etmişimdir. Temiz, dürüst, işine bağlı, rakibe her zaman saygılı... Ama dün yaptığı yanlıştır. Murat Özyer kepazeliğin büyümemesi için, kendini feda etmiştir. Bir A takım antrenörünün düştüğü duruma bakar mısınız? Ben haberi okuduğumda önce İĞRENDİM, sonra UTANDIM.

Bir insanı yerin dibine sokun deseler, ancak böyle olur? Kendi seviyendeki bir adama tercümanlık yapıyorsunuz. Orada yapılacak iş, vardı da, Murat Özyer'in insanlığı ve o maçtan Türkiye'nin tamamının sorumlu olmasından dolayı, rezalet sineye çekilmiştir.

Murat Özyer biz sana yanlış yaptın dedik, ama sen gene insanlık yaptın.

İBB - Paris Volley


İstanbul Büyükşehir Belediyesi bugün Şampiyonlar Ligi ilk maçında Fransız Paris Volley takımı ile karşılaşacak. Bu zor mücadele saat:17:00'de başlayacak ve Haldun Alagaş Spor Salonu'nda oynanacak. Maça giriş ücretsiz

İBB bu sene Türkiye'yi Şampiyonlar Ligi'nde temsil eden tek takım. Geçen sezonu şampiyon tamamlayan İBB, bu senede iyi gidiyor, lider. Fransız Paris Volley takımı ise liginde 2. sırada.

İBB'yi bu sezon kendilerini iki kere canlı izleme fırsatı buldum. Kaliteli yabancı ve yerli oyuncuları var. Çok deneyimli bir libero, iyi ve hırçın bir pasör ve tadında smaçörler.

Voleybolda maç içinde hava yakalamanın önemli olduğunu düşünüyorum. İBB'nin izlediğim 2 maçında da bu havayı yakalayarak maça başladığını gördüm. İlk olarak Ziraat Bankası ile bir maç oynadılar ve sette 2-0 öne geçtiler. Bundan sonra, oyuna bitmiş gözüyle baktılar. Aslında bu çok olağandışı bir durum değil. 2-0'dan sonra her iki tarafın da oyunda biraz düşmesi normal; biri kazanmak üzere, diğeri kaybetmek üzere ve kazanma ihtimali çok zayıf. Ama bunun bir dozu olmalı.

İşte 2-0'dan sonra, Ziraat 3. sette bayağı iyi bir oyun çıkardı ve seti aldı. Bu noktada işler tam tersine döndü, Ziraat kazanabileceğine inanmaya başladı, İBB tedirgin olmaya...Ardından 4. seti de kaybettiler ve oyundan iyice koptular, heyecanları bitti ve uzatmayı da kaybederek maçı verdiler.

Bunun tıpkıbasımı Galatasaray ile oynanan Türkiye Kupası maçında oldu. İlk maçı 3-1 kaybeden İBB, bu maça harika başladı. Skoru çok rahat 2-0 yaptı. Ardından biraz rehavete kapılarak, maçı 2-2'ye götürdüler. Maçı 3-2 kazanan İBB oldu, ama tur atlayan Galatasaray.

İBB'nin sanırım son şampiyon olması neticesiyle, bazı maçlarda kendisini çok yüksekte görüyor, maçın kontrolünü kaybediyor. Karşılarında biraz dirayetli bir takım olunca, İBB'nin bu zaafı zarara dönüşüyor. Aynı senaryonun bugün olma ihtimali de var, İBB maça çok iyi başlar ve sonra rolanti. Ama bu durumun olma ihtimali daha zayıf, çünkü burası Lig ya da Türkiye Kupası değil, Şampiyonlar Ligi...

yazı: TT

Bursaspor'un büyük çıkışı


Geçenlerde bir haber gözüme ilişmişti. Bursaspor'un fiyat/performans durumu ile ilgili. Bu haberde Bursaspor'un kadrosunda yer alan oyuncuların, takıma nasıl kazandırıldıkları ve bu yapılırken de hiç para harcanmadığı belirtiliyordu.

Gerçekten de öyle Bursaspor bu sezon şimdiye kadar, ne para kazandı transferlerden, ne de para harcadı. Aldığı da verdiği de, sıfır.

Bu durum iyi gibi gözükse de, aslında bir risk. Çünkü aldığınız çoğu oyuncu, başarısız olmuş ya da kenara atılmış oyuncular. Ama Bursa gibi bir takım bu riski alabilirdi, çünkü Bursaspor'un sezon başı hedefleri harcama yapan/yapabilen takımlara göre daha düşüktü.

Sadece Bursaspor açısından değil, 3 büyükler dışındaki kulüpler de, lige çok az harcama yaparak girdiler:




















Tam 7 takım sezona bonservis parası harcamadan başlamış. Bunların içinde de, en büyük çıkışı Bursaspor yapmış. Tabii bu çıkışın sizin de tahmin edebileceğiniz gibi başka destekleyicileri var;
  • Bursaspor'un sağlam taraftarı,
  • UEFA tarafından geleceğin en iyi teknik direktörleri arasında gösterilen Ertuğrul Sağlam,
  • Alt yapıdan yetişen ve takıma büyük katkı yapan oyuncular,
Bunlar ilk akla gelenler. Ayrıca taraftar ve altyapıdan çıkan oyuncuların yaptıkları büyük katkılar, diğer takımlara karşı kurulan üstünlüklerin bir göstergesi.

Geçen seneyi berbat geçiren Fenerbahçe ve Galatasaray'ın toparlanması bu seneyi de bitirecek. Bu takımlar kabul etmek gerekir ki, Beşiktaş ile birlikte ligi taşıyan takımlar. Onların iyi olması, bu ligin kalitesine direkt etki eder. Çünkü bu takımlar güçlü ve taraftarların çoğu bu takımlarda, medya onlarda, para onlarda, yüksek sesle konuşma hakkı onlarda...

Her done onlarda, ama Bursa gibi bir takım gelir Galatasaray'ı geçer. Kayseri keza gene iyi, Gençlerbirliği iyi olmasa da, kötü değil. Antep ara ara kıpırdanıyor, Trabzon yeni bir nefes alımında, İBB toparlanacaktır.

Ligimiz bu sene de sancılı olacak büyük takımlar için, Bursaspor'un başarımı sürecek, saydığımız diğer takımlar sürpriz gibi görünen olağan çıkışlar yapacaklar...

not: veriler transfermarkt.de adresinden toplanmıştır.

yazı : TT

Çin ile başlıyoruz


Dünya Voleybol Şampiyonası ilk tur programı

Japonya'da düzenlenecek olan 2010 Bayanlar Dünya Voleybol Şampiyonası'nda ilk tur programı belli oldu.

2010 Bayanlar Dünya Voleybol Şampiyonası'nda ilk tur programı şöyle:

29 Ekim 2010
A Grubu (Tokyo): Sırbistan / Kosta Rika, Polonya / Japonya, Peru / Cezayir
B Grubu (Hamamatsu): Çek Cumhuriyeti / Hollanda, Brezilya / Kenya, Porto Riko / İtalya
C Grubu (Matsumoto): USA / Tayland, Hırvatistan / Küba, Almanya / Kazakistan
D Grubu (Osaka): Rusya / Dominik Cumhuriyeti, Türkiye / Çin, Kanada / Kore

30 Ekim 2010
A Grubu: Kosta Rika / Cezayir, Japonya / Peru, Sırbistan / Polonya
B Grubu: Hollanda / İtalya, Kenya / Porto Rika, Çek Cumhuriyeti / Brezilya
C Grubu: Tayland / Kazakistan, Küba / Almanya, ABD / Hırvatistan
D Grubu: Dominik Cumhuriyeti / Kore, Çin / Kanada, Rusya / Türkiye

31 Ekim 2010
A Grubu: Polonya / Kosta Rika, Peru / Sırbistan, Cezayir / Japonya
B Grubu: Brezilya / Hollanda, Porto Riko / Çek Cumhuriyeti, İtalya / Kenya
C Grubu: Hırvatistan / Tayland, Almanya / ABD, Kazakistan / Küba
D Grubu: Türkiye / Dominik Cumhuriyeti, Kanada / Rusya, Kore / Çin

2 Kasım 2010
A Grubu: Kosta Rika / Japonya, Sırbistan / Cezayir, Polonya / Peru
B Grubu: Hollanda / Kenya, İtalya, Brezilya / Porto Riko / Çek Cumhuriyeti
C Grubu: Tayland / Küba, ABD / Kazakistan, Hırvatistan / Almanya
D Grubu: Dominik Cumhuriyeti / Çin, Rusya / Kore, Türkiye / Kanada

3 Kasım 2010
A Grubu: Peru / Kosta Rika, Cezayir / Polonya, Japonya / Sırbistan
B Grubu: Porto Riko / Hollanda, İtalya / Brezilya, Kenya / Çek Cumhuriyeti
C Grubu: Almanya / Türkiye, Kazakistan / Hırvatistan, Küba / Amerika
D Grubu: Kanada / Dom Cumhuriyeti, Kore / Türkiye, Çin / Rusya

Beşiktaş sevgisi...


Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin, Beşiktaş'ın son dönemlerde aldığı başarılı sonuçlardan dolayı dikkat çektiğini ve Beşiktaş'a olan ilginin olumlu yönde arttığını gözlemlediğini söylüyor

Beşiktaşlı Erdoğan Aktaş da Beşiktaş sevgisini anlatıyor.


Beşiktaşlılık moda oluyor

Mustafa Denizli'nin Türk futboluna en büyük katkılarından biri nereye adım atsa orayı bir cazibe merkezi haline getirmesi. Geçen sene Beyaz Türkler'in futbolun geleceğine dair tek umuduydu Denizli'nin Beşiktaş'ı. Anadolu'nun, muhafazakarlığın her yeri ele geçirdiği bir Türkiye'de futbolun da Sivasspor egemenliğine geçmesini engelledi. Bu sene büyük umutlarla sezona başlayan Galatasaray ve Fenerbahçe dökülürken, Beşiktaş sürekli çeşitli sürprizlerle heyecanımızı sürdürüyor.
Kim düşünürdü Beşiktaş gibi renksiz (takım rengindeki renksizliğiyle övünen üstelik) bir takım futbolun geleceği olacak?
Şahsen ben Beşiktaş'ın cazibe merkezi olabilme ihtimalini Pascal Nouma'yı yolladıklarında ebediyen kaybettiğini düşünmüştüm.
Mustafa Denizli'nin karizması o renksizliği yok edecek kadar kuvvetli demek ki...
Neyse...
Benim sözüm buraya kadar... Beşiktaşlılık hakkında görüşleri olan daha iyi biri var.
Beşiktaş heyecanı en iyi yaşayan gazeteci atv Haber'in yayın yönetmeni Erdoğan Aktaş. Bizzat gözümle Manchester United maçında gördüm. Kendinden geçiyor.
Hazır Beşiktaşlılık moda olmaya başlamışken Erdoğan Aktaş'ın 'Beşiktaşk' hakkındaki görüşleriyle baş başa bırakıyorum sizi...

***

'Sevgili Oray, Manchester notlarını okudum. Gerçekten çok güzel detaylar gözlemlemişsin. Bir de beni, 'En fanatik Beşiktaşlı gazeteci' olarak değerlendirmişsin. Teşekkür ederim. Beşiktaş ile ben yan yana, güzel. Bu şekilde kurulmuş bütün cümlelere hayranlık duyarım zaten. Aşk. Beşiktaşk.
'Ancak şaka bir yana, şunu belirtmek isterim ki, 'Beşiktaşlılık fanatizm değil, realizmdir.' Çünkü biraz düşününce sen de bana hak vereceksin ki, 'Aslolan hayattır, hayat da Beşiktaş.' Zaten renkleri de öyle değil mi? Siyah ve Beyaz. Hayatın kendisi gibi yani. Beşiktaş sevgisi, çıplak bir gerçekliktir ve o alanda griye yer yoktur. Siyah. Beyaz.
'Biliyorum ki, beni anlamakta zorlanıyorsun, ancak sana şöyle bir örnek verebilirim. Hani o muhteşem gecede, Old Trafford'dan ayrıldıktan sonra güle oynaya galibiyeti kutlamaya gitmiştik ya. Arkadaşların bazıları şampanya içmişti. Sen bana martini ısmarlamıştın. Kadehler kaldırıldı. O mutluluk hali -belki de en çok benim- hücrelerimize yayılırken, aynı dakikalarda Adana'da bir anne, o muhteşem gol sonrası, başka planlar yapmış.
'Sabah galibiyetin coşkusuyla kalkıp, siyah beyaz eşofmanlarını giymiş. Muhtemelen yatmadan önce de, formasını öper o anne, evladını öper gibi. Benim gibi yani. Çünkü her gece öyle yatarım ben. Önce evlatlarımı öperim, sonra formamı. Öyle ya, uyuyup uyanmamak var.
'O anne de bir gün uyanmış ve kalktığında evladının acı haberini almış, Şırnak'ta şehit olmuş oğlu. İşte bizim o kadar eğlendiğimiz, birlikte kahkahalar attığımız gecede, anne de planlarını yaparak evladını yanına, mezarlığa koşmuş, Elinde Beşiktaş forması, oğluna anlatmış o muhteşem geceyi. Çünkü o da biliyormuş, yaşasa, sokaklara çıkarmış oğlu, 'Beşiktaş sen bizim her şeyimizsin' diye bağırarak.
'Mezar taşına eğilmiş, elleriyle silerken mermeri, Beyaz'ı anlatmış oğluna, kendisi siyahlar içindeyken. O coşkuyu, o duyguyu...
'Ya Sevgili Oray, böyledir işte Beşiktaş sevgisi. Ölümle yaşamı ayıran çizgi, siyahla beyazı ayıramaz. Ve gerçek Beşiktaş sevgisi, siyahla beyaz gibi, ölümle yaşam gibi gerçek bir duygudur. Sadece bir doksan dakikanın coşkusu değil, hayatın kendisidir.
'Bu yüzden ki sevgili Oray, Beşiktaş sevgisi fanatizm değil, realizmdir. Hayatın kendisi gibi yani.
'Anlıyorsun değil mi?'


Bağlantı: http://www.sporyazarlari.com/FFutbol/be-ikta-/oray-e-in/02-12-2009/be-ikta-l-l-k-moda-oluyor/171341.aspx