30 Kasım 2009 Pazartesi

Dong!

Spor yaparken her an tetikte olmak gerekir, bazen tetikte olmak bile yetmeyebilir, o ayrı...

2008 Avrupa Bayan Hentbol Şampiyonası'ndan Güzel Anlar


Hentbol ülkemizde pek tutulan bir spor değil, fakat eşit güçte, yetenekli takımların kapışmalarında ortaya müthiş anlar çıkabiliyor. Hentbol ayrıca takım taktiklerine bağlı olarak çok hızlı oynanabilen de bir oyun. İşte o an, oyun o kadar zevkli hâle geliyor ki, sporcular top kadar hızlanmaya çalışıyorlar ve oyun bir anda tenise dönebiliyor, o kadar hızlı yani.

Ülkemizde taraftar potansiyeli açısından futbol üzerinden 3 büyük takım başta gelmektedir. Hentbolda bu 3 büyük takımdan yalnızca Beşiktaş vardır. Beşiktaş'ın da hentbola sayısız hizmeti olmuştur. Diğer 2 takım, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın hentbola girmesi konusunda teşebbüslerin yapıldığını duymaktayız. Bu iki takımdan biri hentbola girdiğinde diğeri de ona rakip olmak için girecektir. Bu takımların hentbola girmesi, bu spor için bir devrim olacaktır. Bu takımların hentbola girme konusundaki tereddütleri, hentbolun getirisinin az olması ve buna mukabil bazı giderlerin göze alınamaması olmaktadır.

Bu iki büyük takımın, gerekli destekleyiciler(sponsor) bulunduğunda bu spora girmesi beklenmektedir. İşte o zaman hentbolda rekabet artacak, taraftar artacak, hentbolun basındaki yeri artacaktır.



yazı: TT

Ah şu yabancılar!


Efes Pilsen'in milli basketbolcusu Ender Arslan, Türkiye'de yabancı oyuncuların daha çok sevildiğini ve kredilerinin daha fazla olduğunu savunurken, gelecek yıl Türkiye'de düzenlenecek 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda iyi işler yapabileceklerine inandığını ifade etti

Milli basketbolcu, Türkiye'de yabancı oyuncuların daha değerli gözüktüğünü ifade ederek, şunları kaydetti:
''Ülkemizde yabancı oyuncuların daha çok sevildiğini ve kredilerinin daha fazla olduğunu düşünüyorum. Bu her zaman böyle oldu bana göre. Ama biz Türk oyuncular da onlar kadar değerliyiz. Bazıları bunun kıymetini biliyor, bazıları bilmiyor ama yine de ülkemizde yabancılar daha değerli gözüküyor. Kredileri kesinlikle daha yüksek. İyi oynayarak, iyi mücadele ederek formayı kazanmamız lazım. Onlara daha fazla kredi veriliyor diye ipin ucunu bırakırsak, o zaman hepten biteriz. Çok çalışıp, onların üstüne çıkmamız lazım.''

-''DÜNYA ŞAMPİYONASI'NDA İYİ İŞLER YAPARIZ''-
Milli basketbolcu, gelecek yıl Türkiye'de düzenlenecek 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda iyi işler yapabileceklerine inandığını ifade etti.

Polonya'da gerçekleştirilen 36. Avrupa Şampiyonası'nda iyi bir mücadele sergilediklerini anlatan Ender, şunları kaydetti:
''Her ne kadar sonu istediğimiz gibi bitmese de bana göre iyi bir Avrupa Şampiyonası geçirdik. Oraya madalya umuduyla gitmiştik ve gruplarda sergilediğimiz performans madalyalık bir performanstı. Fakat Yunanistan'a uzatmalarda yenilince büyük bir moral bozukluğuna uğradık ve bu bizi etkiledi. Buradaki performansımız Dünya Şampiyonası için iyi bir mesaj oldu. Çünkü gerçekten zevk veren bir basketbol oynadık. Ülkemizde düzenlenecek Dünya Şampiyonası'nda iyi işler yapabileceğimize inanıyorum. Madalya hesabımız vardı geçen şampiyonadan, umarım bunu burada seyircimizin önünde gerçekleştiririz. Bunu yapabilecek kapasite ve kaliteye sahibiz.''

-''KEREM TUNÇERİ İLE BİRLİKTE UZUN SÜRE OYNAMAK İSTİYORUM''-
Ender Arslan, Efes Pilsen'de aynı mevkide mücadele ettiği Kerem Tunçeri ile çok iyi anlaştıklarını dile getirdi.

Kerem ile birbirlerini çok iyi tamamladıklarını anlatan Ender, ''İdmanlarda da birbirimizi fazlasıyla zorluyoruz. Birbirimize yardımcı oluyoruz. Ben onun tecrübelerinden faydalanıyorum. Maç içinde bile gelip bana bir şeyler söylediği zaman uygulamaya çalışıyorum. Çünkü çok tecrübeli bir oyuncu ve şu ana kadar Efes Pilsen kariyerimde aynı pozisyonda bilikte oynamaktan en zevk duyduğum oyuncu. En iyi performansları da onunla birlikte sergiledik. O yüzden onunla birlikte uzun süre oynamak istiyorum'' ifadelerini kullandı.

Performansı hakkında da değerlendirmelerde bulunan milli oyuncu, ''Sahada olduğum dakikalarda elimden gelen her şeyi vermeye çalışıyorum. Sonradan girdiğimde tempoyu arttırmaya çalışıyorum, düşürmem gerekiyorsa düşürüyorum. Önemli olan her zaman mücadele gücümüzü yüksek tutmamız. Ben de öyle yapıyorum. Takımım için en iyisini yapmaya çalışıyorum'' dedi.

-''ALTYAPIDAN FAZLA OYUNCU YETİŞMİYOR''-
Ender Arslan, son dönemde altyapılardan fazla oyuncunun yetişmediğini belirterek, ''Ligde 5 yabancı kontenjanının olması bir dezavantaj ama yine de çok potansiyelli bir oyuncu olursa, çıkıp kendini gösterebilir. Pınar Karşıyaka'da Furkan ve Birkan, kendilerine yer buldular. Daha fazla oyuncu gelmesi lazım. Altyapı milli takımlarına baktığımız zaman aslında başarılı neticeler de alıyorlar. Şu anda bir kesinti var ama bunun atlatılacağını düşünüyorum'' diye konuştu.

Ender, mücadele ettikleri ULEB Avrupa Ligi'ne istedikleri gibi başlayamadıklarını da vurgulayarak, ''Yine de burada çok şey kaybettiğimizi sanmıyorum. Deplasmandaki maçları kaybettik. Sahamızda yapacağımız birçok karşılaşma var. Onları kazanmamız lazım, zaten sahamızda kaybedeceğimizi düşünmüyorum'' ifadelerini kullandı.

Beko Basketbol Ligi'nde de zor maçlarını geride bıraktıklarını anlatan Ender Arslan, ''İyi bir ligimiz var, her maç zor geçiyor. Bunun bilincindeyiz ve bu doğrultuda konsantre oluyoruz. Kendi oyunumuzu oynadığımız takdirde ligdeki hedefimize ulaşacağımıza inanıyorum'' dedi.

Yabancılar konusunda aynı dertten gurbetçi futbolcu Tevfik Köse de yazıklanmıştı

Derbilerdeki ilginç harcama kalemleri


İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) "Derbi Ekonomisi" araştırmasında, Türkiye’deki dört büyük futbol kulübünün kasasına 12 derbide bilet satışından kombine gelirleri hariç 17 milyon lira girdiği bildirildi

İSMMMO’nun gerçekleştirdiği "Derbi Ekonomisi" araştırmasında, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’un derbilerde, sahada yenilse de ekonomik olarak hep kazandıkları ortaya çıktı.

Türkiye’de dört büyük kulübün kasasına 12 derbide kombine gelirleri hariç bilet satışından 17 milyon lira girdiği belirtilerek, derbilerde taraftar mağazalarının toplam 6,5 milyon liralık satış yaptığı ifade edildi.

2009-2010 sezonu sonuna kadar Türkiye’de 7 derbinin daha oynanacağının altı çizilerek, Türkiye’de yıllık 1 milyar lirayı bulan futbol ekonomisinin yüzde 2,5’inin yalnızca derbilerdeki bilet ve taraftar mağazası satışlarından oluştuğu vurgulandı.

Fenerbahçe’nin, kendi sahasında oynadığı derbilerde, 52 bin kişilik Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın biletlerinin yarısını satışa sunduğu ve bu biletlerin satışından da 2,5 milyon liralık gelir elde ettiğinin tahmin edildiği belirtilerek, Beşiktaş’ın, kendi stadında oynadığı derbi maçlarında 32 bin kişilik İnönü Stadyumu’nu doldurduğu ve bu derbilerde Beşiktaş’ın kasasına maç bileti gelirlerinden 2 milyon lira girdiği bildirildi.

Galatasaray’ın da 22 bin 500 kişilik Ali Sami Yen Stadı’nın yaklaşık 12 bin 500 biletinin sezon başında kombine olarak satıldığı düşünülürse, derbi maçlarında, 10 bin biletin satışa sunulduğu ve kulüp yönetiminin 10 bin biletin satışından derbilerde kasalarına yaklaşık 750 bin lira girdiğini açıkladığı hatırlatıldı.

Trabzonspor’un maçlarını oynadığı 23 bin kişilik Avni Aker Stadyumu’nun 12 bin bileti sezon başında kombine olarak satıldığı, kalan 11 bin biletin de derbilerde satışa çıktığı ifade edilerek, kulüp yönetiminin, derbilerde bilet satışından ortalama 400 bin lira gelir elde ettiği belirtildi.

Derbilerden gelen gelirlerin artması için dört büyük kulübün daha büyük statlara ihtiyacı olduğunun altı çizilerek, Fenerbahçe’nin gelirlerine ilk etapta yetişmek için diğer büyük kulüplerin de stat yaptırmak istediği ifade edildi.

Galatasaray için 52 bin kişilik yeni Seyrantepe Stadı projesinin bu yüzden hayati önem taşıdığı vurgulanarak, Beşiktaş’ın da İnönü Stadı’nı yıkarak yerine yeni bir stat yaptırmak istediği duyuruldu.

BJK yönetiminin 42 bin kişilik yeni stadı için yaklaşık 2 yıldır merkezi otoriteden izin beklediği bildirilerek, Trabzonspor’un da Akyazı’daki stat projesinin hayata geçmesini dört gözle beklediği belirtildi.

TARAFTAR HARCAMALARI DERBİLERDE FARK ATIYOR

Derbilerde en çok Fenerbahçe taraftarının alışveriş yaptığı belirtilerek, şunlar kaydedildi: "Fenerbahçe’nin Türkiye genelinde 64 Fenerium mağazası bulunuyor. Normal zamanlarda Fenerium’ların toplam günlük cirosu 100 bin lirayı bulurken, Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin oynandığı 25 Ekim;de Fenerium’ların günlük cirosu 600 bin liraya çıktı. Fenerbahçe’nin bir sezonda 6 derbi oynadığı düşünüldüğünde, derbi günlerinde toplam 3 milyon liralık lisanslı ürün sattığı ortaya çıkıyor. 39 mağaza, 2 Tır, 2 mobil araç, 2 internet sitesiyle toplam 45 noktada hizmet veren Galatasaray Store’un günlük cirosunun 50-70 bin lira arasında olduğu tahmin ediliyor. GS Store’larda maç günleri normal günlerin ortalama 3 katı, derbi günleri de normal günün 5-6 katı satış oluyor. Derbinin sonucunda takımın kazanması halinde maç sonu satışlarla birlikte bu rakam ortalama 10 katına çıkıyor. Beşiktaş, Kartal Yuvası mağazalarıyla taraftarına lisanslı ürünlerini ulaştırıyor. Geçen yılın lig şampiyonu Beşiktaş’ın Türkiye genelinde 34 Kartal Yuvası mağazası bulunuyor. Kartal Yuvası’nın günlük cirosu 20 ile 35 bin lira arasında değişirken, derbi günlerinde satışlar 150-200 bin liraya kadar çıkıyor. Trabzonspor’un Türkiye genelinde 12 TS Clup mağazası bulunuyor. TS Clup’ların normalde günlük toplam satış cirosu 25-30 bin lira olurken, derbilerde TS Clup’un cirosunun 2 kat artığı belirtiliyor. Ortalama 50 bin liralık cirosunun TS için 300 bin liralık derbi ekonomisine katkıda bulunduğunu hesaplayabiliriz.

Bu arada, Trabzon’a ağırlıklı olarak yazlık turistlerin geldiği dönemlerde TS Clup mağazalarının günlük satışlarının toplam 100 bin lirayı gördüğü de oluyor." Derbilerin bir de görünmeyen ekonomisi olduğu belirtilerek, bir sezonda 12 derbi olduğu ve bunların da 3’ünü her takımın kendi sahasında oynadığı dikkate alındığında, sırf statlara gitmek için bütün bir sezon boyunca 388 bin kişinin hareket halinde olduğu bildirildi.

Kişi başı ulaşım maliyetinin en az 5 lira olduğu düşünüldüğünde 2 milyon liralık bir ulaşım gideri ortaya çıktığının altı çizilerek, kişi başı yemek, içecek gibi giderlerin yaklaşık 4 milyon liralık bir ekonomiye ulaştığı duyuruldu.

EVDE OTURAN DA HARCIYOR

Derbilerde, yalnızca statlara giden taraftar değil, gitmeyip evde oturanların da para harcadığı belirtilerek, 25 Ekim’de FB-GS derbisinde maçı evde izleyenlerin, yemeksepeti.com’dan 21 bin pizza siparişi vererek rekor kırdığı ifade edildi.

Türkiye’de 2,3 milyon Digitürk abonesinden 800 bininin Lig TV abonesi olduğu da belirtildi.

Taraftarın derbi zamanlarında yeni kulüp GSM hatlarına daha fazla geçiş yapmaya başladığı vurgulanarak, Ağustos ayından itibaren çalışmaya başlayan Trabzoncell’in normal zamanlarda 200-250 yeni abone kaydettiği, Trabzoncell’in nihai hedefinin 250 bin aboneye ulaşmak olduğu ve abone sayısı 100 bine ulaştığında kulübe yıllık 1 milyon dolar gelir sağlanacağının hesaplandığı bildirildi.

Futbol kulüplerinin gelirleri konusuna ilişkin araştırmada şu sonuçlara yer verildi: "Futbol kulüplerinin en önemli gelir kalemlerinden birisi de naklen yayın gelirleri. Büyük kulüplerinin bütçelerinde bu gelirlerin oranı yüzde 55-60’a kadar çıkıyor. Ancak naklen yayın gelirleri sezonluk olarak oluşan puan sistemine göre belirlendiği için, derbi ekonomisinin bu gelirlere direkt olarak katkısı bulunmuyor. 2009-2010 sezonunda Süper Lig’deki 16 takıma yaklaşık 220 milyon lira yayın geliri dağıtılacağı öngörülüyor. Bu gelirin de yaklaşık beşte birinin dört büyük kulübe verileceği hesaplanıyor.

Türkiye’de futbol ekonomisinin büyüklüğü 500 milyon Avro’yu bulurken, dünyada futbol ekonomisinin toplam büyüklüğü 150 milyar Avro’yu buluyor. Bu da Türkiye gayri safi milli hasılası yarısı demek."

"KEMİKSİZ KAZANÇ"

İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan araştırmayı değerlendirerek, futbol ekonomisinin sürükleyici gücünün derbiler olduğunu belirtti.

Türkiye’de futbol ekonomisini büyütmek isteyenlerin öncelikle derbileri daha görkemli maçlar haline getirmesi gerektiğini ifade eden Arıkan, "Kulüplerin yeni stad projelerini hayata geçirmeleriyle birlikte derbiler, dolayısıyla da futbol ekonomisi büyüyecektir. Futbol ekonomisinin diğer sektörleri etkileme gücü de yüksek. Uzmanlar futbol ekonomisinin kendisi bir birim gelir yaratırken, diğer sektörlere dokuz birim para akıttığını vurguluyor. Futbolda devasa nakit para dönüşü söz konusu" dedi.

Futbol kulüplerini vergi listelerinde üst sıralarda görmek istediklerini ifade eden Arıkan, İSMMMO’nun araştırmasının derbi ekonomisinin lokomotifini maç gelirlerinin oluşturduğunu ortaya koyduğunu belirtti.

Arıkan, derbilerden sağlanan gelirlerin artması için dört büyük kulübün daha büyük statlara ihtiyaç duyduğuna dikkati çekerek, taraftarın bugünlerde takımın lisanslı ürünlerini aldığının altını çizdi.

Yahya Arıkan, spor ekonomisinin ve sporun eğlencesinin yanı sıra yararlarının futbolla sınırlı olmadığını belirterek, şöyle devam etti: "Futbolun özellikle ekonomik boyutu ile Türkiye’de spor ekonomisini de sürüklediği bir gerçek. Hoşgörü ve saygının ön planda tutulmasını arzu ettiğimiz maçlarda köftecisinden su satıcısına, ulaşım araçlarına kadar herkes para kazanıyor. Beşiktaş hariç, kulüplerin halka açık şirketlerine ortak olan borsa yatırımcısı kulübün sadece gelirlerine ortak. Böyle olunca giderler kulübe kalıyor. Hissedarlar ’kemiksiz kazanç’ sağlarken piyasa değerleri şişebiliyor.

Gelir artışı da direkt olarak kar payına yansıyabiliyor."

Abdülkadir Yücelman hayatını kaybetti


Geçirdiği ani kalp krizi sonrası geçen hafta hastaneye kaldırılan Cumhuriyet gazetesi yazarı ve Türk spor basınının duayen ismi Abdülkadir Yücelman hayatını kaybetti. Yücelman'ın tedavisi yaşam destek ünitesinde sürdürülüyordu

Taksim yakınlarındaki bir iş yemeğine giderken kalp krizi geçiren ve tadevi altına alınan Abdülkadir Yücelman hayatını kaybetti.

Türk spor gazeteciliğinin duayenlerinden Yücelman'ın cenazesi yarın İstanbul'da toprağa verilecek. Yücelman için yarın Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde ve Cumhuriyet Gazetesi'nde ayrı ayrı tören düzenlenecek.

Abdülkadir Yücelman'ın cenazesi daha sonra, Fatih Camii'nde ikindi vakti kılınacak cenaze namazının ardından, Eyüp Mezarlığı'na defnedilecek.



Abdülkadir Yücelman

1932 İstanbul doğumlu Türk spor basınının duayen ismi Abdülkadir Yücelman İşletme fakültesini bitirdi. Ardından Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başlayan Yücelman Cumhuriyet gazetesi spor servisini kurdu. Hayatını spora adayan Yücelman, aralarında Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız başta olmak üzere Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Ali Acar, Adnan Akgünel, Yalçın Pekşen, Halil Özer, Deniz Gökçe gibi pekçok gazeteciyi yetiştirmiştir.

Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin (TSYD) ilk üyelerinden olan Abdülkadir Yücelman, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) üyesi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Balotaj Kurulu Başkanı ve Basın Şeref Kartı sahibiydi. Burhan Felek Üstün Hİzmet Ödülü Sahibi olan Yücelman, evli ve iki çocuk babasıydı.

Cumhuriyet Gazetesinin düzenlediği "Sporda 2007'nin Yıldızları" ödülleri, 3 Ekim 2008'de düzenlenen törenle sahiplerini bulmuştu. Spora katkı dalında ödüle layık görülen Yücelman'a ödülünü Dilek Sabancı vermişti.


Bağlantı: http://cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=97344


Kendisiyle yapılan bir söyleşi

Işıklar içinde olması dileğiyle...

Bilindik ama çok doğru konuşmalar...


Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği (TÜFAD) Başkanı İsmail Dilber, teknik direktörlerin bir kulüple anlaşırken, o kulübün ve anlaşmanın şartlarını iyice kontrol edip, ondan sonra sözleşme imzalaması gerektiğini söyledi

Dilber, teknik direktörlerin bir takımla sözleşme yaparken dikkatli olmaları gerektiğini belirterek, ''Teknik direktör gideceği kulübe dikkat etmeli. Kendi mentalitesine uyuyor mu? Ona bakmalı. Teknik direktörün, kulübün ve anlaşmanın şartlarını en iyi şekilde kontrol edip, öyle transfer yapması gerekir'' dedi.

Teknik direktörlerin çalışmış olmak için bir kulübe gitmemesi gerektiğini kaydeden Dilber, ''Çalışmış olmak için giderse, sonra sorun çıktığında ağlamaya sızlamaya hakkı yok. Kulüple anlaşıp, sonra 'ödemeler olmuyor' diye şikayet etmeye hakkımız yok. Ya gitmeyeceksin ya da bunlara göğüs gereceksin'' diye konuştu.

İsmail Dilber, kulüplerin de olmayacak sözler vermemeleri gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Kulüpler de dikkat etmeli. Hayal peşinde koşup, olmayacak sözler vermemeli. Kendi bünyesine en uygun antrenörü bulup, ona göre anlaşmalı. Kısa vadede 'Onu yollarım, buna alırım' ile kulüpler müthiş zarar görüyorlar. Boşa transferlerle boşa zaman harcanmamalı, altyapılara da dikkat edilmeli. Kulüpler de parasının kıymetini bilmeli.''

-''KULÜPLER PATRON, ONLARLA KAVGA ETMEK ÇOK HOŞ DEĞİL''-
İsmail Dilber, teknik direktörlerin kulüplerle arası bozulduğu zaman gidip aracı olmaya çalıştıklarını belirterek, ''Onlara, 'bunu başka yerlere taşımaya gerek yok. Kendi aranızda çözün' diyoruz'' dedi.

Teknik direktörlerle kulüpler arasındaki anlaşmazlıklarda çözümler aradıklarını anlatan Dilber, ''Kulüpler patron, onlarla kavga etmek çok hoş değil. Sorun olduğu zaman kendi aramızda çözelim diye aracılık yapıyoruz. Yabancılar sorun olduğu zaman parasını isteyip, gidiyor. Biz bu ülkede yaşıyoruz. Yabancılar gibi değiliz, farklıyız'' şeklinde konuştu.

-''TÜRK ANTRENÖRLERİ BAŞARILI''-
Türk antrenörlerin yabancılardan eksiğinin olmadığını kaydeden Dilber, ''Türk antrenörler Türkiye'de futbolu en üst seviyede oynatmaya çaba sarf ediyor'' dedi.

Kaliteli Türk teknik adamların olduğunu anlatan Dilber, şöyle devam etti:
''Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli'nin bilgisini, becerisini, kalitesini kim tartışabilir? Kayserispor-Fenerbahçe maçında Kayserispor ikinci yarı en üst seviyede top oynadı. Kayserispor 45 dakika rakibini hapsediyor. Demek ki Kayseri'de Tolunay Kafkas diye kaliteli ve genç bir teknik adamımız var. Ancak bunun devamını istiyoruz.
Galatasaray-Manisaspor maçında Mesut Bakkal hocanın oynattığı futbola bakın. Rijkaard'a Manisaspor'u, Mesut hocaya Galatasaray'ı verelim, Rijkaard'ın takımını paramparça yapsın Mesut o zaman. Türkiye'de 4 kulübümüzün ekonomik yapısı çok farklı. İspanya'da da Barcelona ve Real Madrid gibi kulüplerin bütçesine yetişen var mı? Ertuğrul Sağlam, Yılmaz Vural şu anda yaptıklarını yapabiliyorsa devamını istiyoruz. Bu onların kendi kaliteleridir. Demek ki bunlar da ellerindeki takıma, parasına, oyuncu seçimine şartlarına göre en iyisini yapıyorlar.
Eskişehirspor'a baktığımızda Rıza Çalımbay o takımda olağanüstü işler yapıyor. Oynattığı futbol da çok göz alıcı. Rıza her şeyini tamamlamış, olgunlaşmış bir şekilde Türk futbolunda yer alıyor. Onun kazancı Eskişehirspor'da devamlılık. İkinci sezonunu yaşıyor.
Bizim teknik adamlarımız iyi, tek sorun sabır, sabır, sabır... Yöneticiler parayı düzgün harcayacaklar ve sabredecekler. Yorganı ayağına göre uzatırsan başarı gelir.''


-''BARCELONA'NIN BAŞINDA DA TÜRK ANTRENÖR GÖRMEK İSTİYORUM''-
İsmail Dilber, ''Türk Milli Takım teknik direktörü Türk mü, yabancı mı olmalı?'' şeklindeki tartışmalarla ilgili soru üzerine, ''Biz Barcelona'nın başında da Milan'ın başında da Türk antrenör görmek istiyoruz. Milan'ın başında Fatih Terim varken ne kadar mutlu olmuştuk'' dedi.

''Bu ülkede 70 milyona sorsan, herkesin aklından milli takım için Türk antrenör geçer'' diyen Dilber, ''Türkiye'de kimsenin 'Yabancı olsun' deme şansı yok. Bu konuda federasyon yetkilileri en iyisini, en faydalısını bulmak için uğraşıyorlar. En iyisini de bulacaklardır'' diye konuştu.

Coupet'in ayağının kırıldığı an!



Fransa 1. Ligi mücadelesinde PSG, sahasında Axuerre'i ağırlarken, maçın 82. dakikasında arkadaşından seken topun,kornere gitmesini engellemek isteyen Coupet, talihsiz bir hareket sonucu ayağını kırdı. Kendisine çok geçmiş olsun diyoruz. Coupet'nin ayağının kırıldığı an:

29 Kasım 2009 Pazar

Uğur Meleke'den kalifiye bir yazı


Sporun gözardı edilen yönlerini, yoğun bir bilgi sağanağı altında okuyucularına aktaran Uğur Meleke'den "futboldaki küfre dair" çok ve farklı bakışımlı bir yazı

Colin Polat Kâzım İvedik Richards

Fenerbahçeli Colin Kazım, yardımcı hakem Bahattin Duran’a küfrettiği için 4 maç sahalardan uzak kalacak ve şimdi herkes bu cezanın âdil olup olmadığını tartışıyor. Medyadan takip ettiğim kadarıyla, daha önce benzer nedenlerle PFDK’ya sevkedilen Ümit Karan’ın 2, Rüştü’nün 3 maç ceza almış olmasıymış kafaları karıştıran... Doğrusu bu detaylarla pek ilgilenmiyorum, eğer Ümit’le Rüştü’nün cezalarını gazeteler hatırlatmasa benim anımsamam da mümkün değildi.
Ama işin insani bir yönünü merak ettiğimi de itiraf etmek zorundayım: Biz, Türk sporseverleri (ve de medya), hakem kurullarının bu küfürlerin cezalarını hangi kriterlere göre belirlediğini tam olarak biliyor muyuz? Perşembe geceleri küfrü cinayet sebebi sayan ve dakikada 7 ölümü gözünü kırpmadan izleyen bir topluluğun, hafta sonları geğirerek küfreden Recep İvedik taklitçisi bir kalabalığa 48 saatlik dönüşümü sırasında, PFDK’nın adaletinin dosdoğru ölçülebilmesi mümkün müdür?

Kural kitabı
Tabii küfür hadisesini doğru değerlendirebilmemiz için, meselenin global gelişimini de görmezden gelmemek lazım... FIFA Kural Kitabında küfürün doğrudan kırmızı kartla cezalandırılmaktan çıkarılışı 90’lı yılların sonuna, yani günlük hayatımızda kullandığımız dilin kirlenmesiyle aynı senelere denk geliyor.
1997-98 sezonu başında kural kitabı yeniden yazılıyor ve kırmızı kart maddesindeki “using foul or abusive language (pis, kirli, hakaretamiz lisan kullanmak)” ifadesi “using offensive, insulting or abusive language (saldıran, aşağılayan, hakaret eden lisan kullanmak)” ile değiştiriliyor.
90’ların sonunda dünya sinemasının, müziğinin hatta edebiyatının dönüşümünü göz önüne aldığınızda, günlük hayatında, şarkılarında, şiirlerinde bu kelimelere yer vermeye başlayan insanoğlunun, futbol sahasında her türlü küfürü doğrudan kırmızı kartla eşleştiremeyeceği âşikar... 12’nci kural da boynunu bükerek bu doğrultuda değişmiş zaten...



Küfür haritası
90’lı yıllarda sosyal hayatımızda yaşanan bu değişimin (ve küfüre karşı artan toleransın) çok güzel bir örneği, resimde gördüğünüz küfür haritası... Profesyonel hakem platformu corshamref.net’in hazırladığı haritada kırmızı bölgeler direkt kırmızı kartla cezalandırılacak sözleri, sarı bölgeler ihtarla geçiştirilebilecek sözcükleri içeriyor. Yeşillerse uyarı bölgesi... Yani artık bizim ligimizde de sıkça dudaklardan okuduğumuz f**k’lı sözlerin en popüler 2 tanesi hâlâ kırmızı kart kapsamında... Ama “that wasn’t a f**king penalty Ref (O lanet olası bir penaltı değildi hakem!)” lafını tolere edebiliyormuş mesela hakemler...
Resimde hem kırmızı hem de sarı kümelerle kesişen sözler her iki kartla da cezalandırılabilecek bölgeler... Mesela İngiliz hakemler “You’re blind (Sen körsün)” lafının duruma göre sadece uyarıyla geçiştirilebileceğini yazmışlar burada. Ya da “You must be joking (Şaka yapıyor olmalısın)” lafını da nasıl söylendiğine bakarak kartsız geçiştirme ihtimaliniz var.

Yani hakemler, kendilerine söylenen sözcüklerin sözlük anlamlarını doğrudan algılamaktan ziyade, türlü süzgeçten geçirmekle öğütleniyorlar yaz eğitimlerinde. Mesela;
a)“Futbolcu yüksek sesli miydi?”,
b)“Sözü direkt olarak hakeme mi söyledi?”,
c)“Sözü sinirli bir şekilde mi söyledi?”,
d)“Bariz bir golü kaçırdıktan hemen sonrası gibi olağanüstü bir ruh hali içinde miydi?”,
e)“Tehditkâr mıydı?”,
f)“Irkçı mıydı?”,
g)“Sözlerini şiddetli bir yüz ifadesiyle/el-kol hareketiyle destekledi mi?”,
h)“Sözlerin içinde mizah var mıydı?” gibi detayları muhakkak değerlendirmeye katmak durumundalar...


“Ne” değil “nasıl”
Günlük hayatımızda da diyalogları algılayışımız aslında böyledir zaten; birisinin bize ne söylediğinden çok, o sözleri nasıl söylediğidir önemli olan... Tolerans Seviyesi’nin yazarı Julian Carosi, günlük hayattaki diyaloglarda sözcüklerin sadece yüzde 7’lik bir önem taşıdığını söylüyor. Carosi’ye göre yüz ifadesi, vücut dili, jest ve mimiklerin etkisi yüzde 55; sözün nerede, kimlerin yanında ve hangi tonda söylendiği de yüzde 38 önemliymiş.

Bu bilgilerden çıkarabileceğimiz en önemli sonuç sanırım şu; sahadaki futbolcu/hakem diyaloglarını doğru yorumlayabilmek için televizyon başında olmak veya kameradan dudak okumak yetmez. Ve de aynı sözcükler nedeniyle bir futbolcu 1, başka bir futbolcu 2 maç ceza alırsa bunun forma renginden çok daha başka nedenleri olabilir.
Böyle hadiselerde sporsever illâ ki bir değerlendirme yapacak, illâ ki bir cephe alacaksa, bu cepheyi sempati duyduğu forma renkleriyle değil ahlâki sebeplerle seçmeli... Kendini, Ümit’in/Kazım’ın suratına açıkça küfür ettiği Sezertam’ın/Duran’ın yerine koyabilmeli. Veya futbolcuları yargılamadan önce pazartesi günü ofisteki veya iş çıkışı trafikteki davranışlarını hatırlamalı. Çünkü sporsever olarak biz o empatiyi kurabilirsek, yarın bu empatiyi Ümit’ten/Kazım’dan/Sezertam’dan ve Duran’dan da bekleme hakkına sahip olabiliriz



Bağlantı: http://www.sporyazarlari.com/FFutbol/fenerbahce/u-ur-meleke/29-11-2009/colin-polat-k-z-m-ivedik-richards/170509.aspx

Genoa:3 Sampdoria: 0

İtalyan derbisinde gülen taraf, maçı baştan sona üstün götüren Genoa oldu. Kırmızı kartların havada uçtuğu mücadelenin atmosferi, izleyenleri büyüledi. İşte maçın özeti:

Kızılyıldız: 1 Partizan: 2

Sırpların en büyük derbisini Partizan 2-1 kazandı. Heyecan dolu derbide maç içinde ve dışında bazı olaylar yaşandı. Maç bitiminde Partizanlı oyuncular büyük sevinç yaşadı. Maçın özet görüntüleri:

Yakup, Sinan ağbisine üstü kapalı meydan okudu!


Ağırsıklet boksta Sinan Şamil Sam'ın tahtını dolduracağını iddia eden Yakup Sağlam, Sinan Şamil'e hodri meydan dedi

Son dönemlerde Türk boksunun yükselen yıldızı Yakup Sağlam, Sinan Şamil Sam'ın kendisi için bir idol olduğunu belirterek, "Sinan ağabey Türk boksuna büyük hizmetler vermiştir. Kendisi benim örnek aldığım efsanevi bir yıldızdır. Onunla ringe çıkmak istemem çünkü böyle bir idolü devirmek beni üzer, ancak benimle ringe çıkmak isterse de bundan kaçmam" dedi. Profesyonel boks yaşantısını Almanya'da sürdüren Yakup Sağlam, bugüne kadar çıktığı 23 dövüşün 20'sini nakavtla olmak üzere hepsini kazandığını ve hiç yenilgi yüzü görmediğini belirterek, "Boks tıpkı bir bayrak yarışı gibidir. Sinan ağabey bu güne kadar bu bayrağı büyük bir başarıyla taşıdı şimdi sıra bende. Bu bayrağı alarak daha yükseklere çıkararak ülkemi en iyi şekilde temsil edeceğim. Bu yolda karşıma kim çıkarsa devirmeye hazırım" dedi.

Almanya'da yaşayan Yakup Sağlam, profesyonel boksun ağırsıklet klasmanındaki çıkışını büyük bir hızla devam ettiriyor.

***

Sinan'ın Denis Bakhtov ile 2004 yılında, Dünya Kıtalararası Ağırsıklet Boks Şampiyonası Kemeri için yaptığı mücadele. Sinan bu mücadeleyi güzel bir dövüş sonunda nakavt ile kazanmıştı.



Akrep lakaplı sporcu Yakup Sağlam'ın Mate Kubinyi ile yaptığı güzel mücadele.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Platini'den video teknolojisine hayır!


UEFA başkanı Michel Platini, futbolda tartışmalı pozisyonlarda video teknolojisinden faydalanma fikrine karşı çıkarak bunun sahtekarlıkla savaşmak adına doğru bir çözüm olmadığını belirtti

Fransa'nın, İrlanda Cumhuriyeti'ni Dünya Kupası Avrupa elemeleri play-off rövanş maçında Henry'nin bariz şekilde elle kontrol edip, takım arkadaşı William Gallas'a attırdığı tartışmalı golün ardından futbolda tartışmalı pozisyonlarda video teknolojisinden faydalanılması konusu ciddi şekilde gündeme gelmişti.

Üst düzey yekililerden bazıları, maç hakemlerine zor pozisyonlarda yardımcı olması açısından teknolojiden faydalanılması konusunda lobi yaparken, Platini kararlı bir tavır sergileyerek bu öneriye karşı çıktı.

Video teknolojisinden faydalanma fikrini şiddetle reddeden UEFA başkanı, şu anda Avrupa Ligi maçlarında denenen kale arkasındaki ek yardımcı hakem uygulamasının yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi.

L'Equipe'e konuşan Platini, "Kale arkasındaki bir ekstra yardımcı hakem Henry'nin topa elle kontrol ettiğini görürdü" ifadelerini kullanarak şöyle konuştu :

"Sahadaki pozisyonun video tekrarı mı? Bence bu kötü bir çözüm. Büyük maçlardan söz ediyoruz ama Andorra ve Faroe Adaları arasındaki bir maçta gerçekten 20 kamera olabilir mi?"

Tiger Woods trafik kazası geçirdi!


Dünyanın 1 numaralı golfçüsü Tiger Woods, Florida'da otobanda yoldan çıkan araç bir ağaçla yangın söndürücü arasına sıkışarak kaza yaptı.

Kazada Woods'un kullandığı Cadillac Escalade'in hava yastıklarının açılmadığı belirtildi. Wood'un yaralarının genellikle yüzünde olduğu açıklanırken ama ciddi ya da kalıcı bir sorununun olup olmadığı konusunda çelişkili açıklamalar yapıldı. İlk müdahalesi yapıldıktan sonra hastaneden taburcu edilen Tiger Woods konu ile ilgili bir açıklama yapmadı.

Forida Otoban Polisi kazayı soruşturmaya başladı.

ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR
Polis, Tiger Woods'un ciddi şekilde yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını belirtirken, ünlü golfçünün basın danışmanı ise tam tersi ciddi bir yaralanmanın olmadığını açıkladı.

EŞİ KURTARDI!
Evin yakınlarında meydana gelen kazada, gürültüyü duyan eşi dışarıya koşuyor ve aracın içerisinde sıkışan Woods'u golf sopasıyla arka camı kırarak dışarı çıkarıyor. Polis geldiğinde bayan Woods'u eşine sarılmış ağlarken buluyor.

İBB-Galatasaray maçındaki süper ralli

Maç oynanalı çok oldu, ama güzel, her zaman güzeldir. Voleybolu güzelleştiren, heyecanlandıran, ilgi çekici hâle getiren ve sürekli tekrarlanması istenen; ralli.

Üslup


Eser Karakaş, hatalı bir şekilde Galatasaray'ı küçümsüyor ve Fenerbahçe'nin vizyonsuzluğundan dert yanıyor.

Mustafa Hoca’nın Daum’a öğrettiği

Bu sütunda Daum’la ilgili çok şey yazdım, anlaşılan daha da yazılacak. Daum kötü bir teknik direktör değil ama çok vasat ya da yeni tabirle sıradan. Daum’un başarılarında en büyük pay kondisyon sorumlusu yardımcısı Roland Koch’da.
Fenerbahçe’nin geçen seneye ve özellikle Zico dönemine göre çok net bir biçimde daha iyiye giden yegane yönü kondisyonu. Alex’li, Roberto Carlos’lu, Gökhan’lı, Mehmet Topuz’lu bir Fenerbahçe’nin kondisyonu tavan yapınca da her sıradan takımı çok rahat yeniyoruz. Ama iş Avrupa’ya, Beşiktaş’a geldiğinde, yani rakip sıradan olmanın bir adım önüne çıkınca da işler çatallaşıyor, bireysel yetenekler ve kondisyon birlikteliğinin ötesinde bir şeyler de gerekiyor. İşte orada iyi bir teknik direktör tasarımı gerekiyor ki bizde olmayan da o.

Beşiktaş Old Trafford’a giderken yani dünyanın en büyük kulübüyle oynamaya giderken Mustafa Hoca ısrarla galibiyet, sadece galibiyet amaçladıklarını söylüyordu.

Kadro ve başta da Rüştü, Mustafa Hoca’ya inandı, Beşiktaş tarihinin en güzel sahifelerinden biri yazıldı Old Trafford’da. Daum ise Avrupa’ya giderken yüzde 51-yüzde 49 gibi bir saçmalığı terennüm ederek gidiyor. Gelecek turlar ve maçlar için ise “rakiplerimizi tanımadan konuşmak doğru olmaz, çok güçlü rakipler olabilir” diyebiliyor. Böyle bir söylem ya da yaklaşım da bize kendi sahamızda Twente mağlubiyetini getiriyor.

Beşiktaş Fenerbahçe’yi 3-0 gibi çok net bir skorla yendi de ne oldu? Beşiktaş tarihinde sayısız Fener zaferi vardır, geçen hafta bunlara bir yenisi daha ekleniverdi; Beşiktaşlı olsam sevinirdim doğal olarak.

Ama herhalde Manchester United galibiyetine çok daha fazla sevinirdim.

Bir Fenerbahçeli olarak da önümüzdeki aylarda yeni Galatasaray galibiyetlerinden çok Avrupa zaferlerine sevinmek istiyorum (Galatasaray’ı yenmek çok sıradanlaştı).

İlk yapılacak iş bu sezon Roberto Carlos’u gönüllü olarak kalmaya ikna etmek.

Orta vadeli iş ise kendini Avrupa kupalarına kilitleyen bir yönetim ve teknik direktörle çalışmak.


Bağlantı: http://www.sporyazarlari.com/FFutbol/fenerbahce/eser-karaka-/28-11-2009/mustafa-hocan-n-dauma-o-retti-i/170052.aspx

27 Kasım 2009 Cuma

Selçuk Yula'dan Beşiktaş'a üstü kapalı tebrik


Oradan, buradan

İlhan Cavcav, 1986'da futbolcularının yaptığı şikeyi anlatıyor. "O zaman niye konuşmadınız?" sorusu da havada kalıyor. Ülkemizde böyle pis olayları bilip de susanlar çok fazla. Şimdi elimize fırsat geçti. Başta federasyon olmak üzere üzerine hep beraber gidelim. Engellemeye çalışacaklar. Çünkü karşımızda mutlaka tepede bir takım, "Yahu bu da mı varmış" diyeceğimiz isimler çıkacaktır. Yılmamak gerekir. Bakın Spor Toto üç maç için savcılıkta soruşturma başlattı. Almanya'daki deprem bize de yansıyacak. Her şey temizlensin. Bu arada geçmişte yaşananlar da ortaya çıkacaksa ne ala. Geçmiş dedim de basketbolda yaptıkları G.Saray Divan Kurulu'nda sorgulandı. Bir şey çıkmadı. Mehmet Cansun'un bu olayda bile F.Bahçe'yi işaret etmesi komikti. Yakında 11 Eylül'deki 'İkiz kuleler' saldırısını da F.Bahçe yaptı diyebilir. Hazırlıklı olmak gerekir. 22 Nisan 1953'te Abide Kupası'nda başka kulübün iki futbolcusunu oynattığı için F.Bahçe maçında hükmen mağlup olmuşlardı. Gene 19 Eylül 1958'te sahte lisans ve isimle yarıştırdığı dümenci yüzünden 4 tek dümencilerde diskalifiye edilmişlerdi. Cansun umarım bunları da F.Bahçe'ye yüklemez.

Abilere göre karar
Kazım, "Hakemlerle iletişim kuramıyorum. İngilizceleri yok" diyor. Haklı, zaten o yüzden Avrupa'da da yoklar. Oralarda futbolcu ve hakemler sürekli diyalog halinde, sarmaş dolaşlar. Burada ise beylere ağzını açsan sarı, omuzuna dokunsan kırmızı. Aslında bu kafayla İngilizce bilseler ne değişecek? Bizde hakemliğimiz futbol kurallarına göre akşama abilerinden fırça yememek için yapılan garip bir hobi haline gelmiş. Abileri hangi takıma sempati duyuyorsa onların sempatisi de o takıma oluyor. Çok şeyler değişmeli çok. Yılmaz Vural, "Hikmet Karaman ile Broos'u gönderdim" derken "şaka yaptım" diye eklemiş. Belki şaka yapmış ama ortada da iki teknik adamın Kasımpaşa maçlarından sonra gönderildiği gerçeği var. Yılmaz hoca; Ali Güneş, Murat, Cenk vs. gibi futbolcularla "toplama takım" adını alan Kasımpaşa'yı iyi bir ekip haline getirdi. Yarın F.Bahçe'nin işi kolay olmayacak. Üstelik maç seyircisiz. Gene de eğer futbol adına büyük yanlışlar yapılmazsa favorimiz F.Bahçe. Nedir bu Manchester'ın Rüştü'den çektiği. 96'da da devleşmişti, 2009'da da. Boliç'in vurduğu top rakibin sırtına çarpıp gol olmuştu. Tello'nunki de aynı oldu. Bu kadar benzerlikler zor yaşanır ama bizi mutlu etsin de zor yaşansın, razıyız. NOT: Tüm okurların Kurban Bayramı'nı kutlarım.


Bağlantı: http://www.sporyazarlari.com/FFutbol/fenerbahce/selcuk-yula/27-11-2009/oradan,-buradan/169890.aspx

Skor yazarı...


Radikal yazarı Asena Özkan, yaptığı işin zorluklarından ve insanları memnun etme düşüncesinden dert yanıyor.

Geçirdiği kalp krizinin ardından hastane köşesinde yaşam savaşı veren ‘Abdül Abi’, Abdülkadir Yücelman tedrisatı ile büyüdüm, adını sayamayacağım kadar çok arkadaşım ile birlikte...
Bizim yetişme dönemimizde ‘alaylılar’ ile ‘mektepliler’ vardı, meslekte. Sonra ‘tepeden inmeler’ türeyiverdi! İtirazım olamaz, ya da olsa ‘kaç yazar!’ Ben onlardan değil kendimden ve yazdıklarımdan sorumluyum öncelikle! Abdülkadir Yücelman, mesleğin gizeminin ‘muhabirlikte’ olduğunun altını bulduğu her fırsatta özenle çizer, başarılı olmamız için de usanmadan doğruya yönlendirir, birikimlerini aktarırdı biz gençlere... O yaşlarda en büyük düşümüz ise ‘kritik’ tabir edilen özgün yazıyı kaleme alma şansını yakalayabilmekti.
(Bilgi ve birikimimiz olmadan nasıl yazacaksak) Kendi adıma 20 yıldan fazla bekledim, diğerlerini bilemem! Geçmişte, ‘muhabirlik’ de şimdiki kadar kolay değildi haliyle!
Öylesine dolu ki belleğim anılarla, cımbızla seçip aktarmak bile fazlaca zor. Durduk yerde neden Abdül Ağabey, neden ‘muhabirlik’ ve neden geçmişe dönük yüzleşme istemi...
Son dönemlerde okuyucuların eleştirilerine içerlemeye başladım da ondan sanıyorum! Uzatmak yersiz! Sevgili okurun kendince haklı eleştirisinin içinden alıntı: “Sevgili köşe yazarımız gibi tuzu kuru beyefendilerin farkında olmadıkları şey budur...”
Sevgili okur, benim cebimde ‘bir lira’ olmadığı yıllarda İnönü Stadı’ndan Cağaloğlu’na kadar yürüdüğümü, Gezi Parkı’nda tribün liderinin elinden fotoğraf makinemi rehin bırakarak kurtulduğumu, sabaha karşı basılan gazete ile dönüp makinemi geri aldığımı bilebilir mi? Tribünde oturmanın ne denli zor süreç gerektirdiğini benden daha iyi çözümlemiş midir? Ahkâm keserken biraz özen göstermeli insan! Dönelim güne... Radikal, grup içinde en erken saatte basıma giren gazete. Daha anlaşılır dille maç bittiği anda (üç dakika sonrası değil) yazdığımın gazeteye ulaşması gerekli ki aksama olmasın, başka alternatifimiz yok.
Hiç saklamadan, gizlemeden; yazısını maç bittikten sonra kaleme alma şansına sahip meslektaşlarımı kıskanıyorum. Yazım hatalarımı doğrultma olanağım olmadığı gibi ‘mutfak’ tabir ettiğimiz alandaki; sayfa sekreteri ya da düzeltmen arkadaşlarım da aynı şansa sahip değil. Elbette bu Rodrigo’ları karıştırmamı gerektirmiyor! Ancak zamana karşı yarış, ister istemez hata oranını yükseltiyor. Kimi zaman da eleştirinin anlaşılırlığı tartışması yaratıyor ki, okur yadırgıyor doğal olarak. Hangimiz yazarken hata yapmak isteriz? Ama öncelik okuyucunun, okur her zaman haklıdır, ancak bilinçlisi! Ne var ki okur portföyü öylesine değişkenlik gösterdi ki yıllar içinde, bize öğretilenler ‘yanlış’ mıydı ikilemi yaşatır cinsten... Kimi yandaşı olduğu takım adına ‘borazan’ çalmanı arzu eder, kimi ‘suya sabuna’ dokunmadan yıkanmanı, kimi de sağa sola sapmadan ‘dümdüz’ gitmeni... Yıllar hızla tükenirken öğrendim: ‘Asla okurun bütününü doyuramazsın! Eleştiriyorum derken eleştirilen genelde sen olursun...’
‘Laf olsun torba dolsun’ bağlamındaki eleştiri sahipleri için benim de bir istemim var elbette:
‘Dilerim ayaz bir gecede, ayaklarınız ve de parmaklarınız donarken maç yazarsınız, zamana karşı yarışarak, sonucu belirsiz doksan dakika hakkında dilediğiniz gibi atıp tutarak...’ Ama dikkatli olun her an skor yazarı olabilirsiniz!..



Bağlantı: http://www.sporyazarlari.com/FFutbol/be-ikta-/asena-ozkan/27-11-2009/skor-yazar-/169689.aspx

Voleybolda Güvenlikçi Sorunu


Voleybolda, maçlar esnasında salonlarda güvenliği sağlama görevinin kulüplere verilmesi, özellikle Anadolu takımlarını maddi anlamda zora soktu.

Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık, yaptığı açıklamada, "Biz (kulüpleri özendirip voleybol faaliyetlerine nasıl çekeriz) diye düşünürken, böylesine ağır bir maddi külfet caydırıcı oluyor" dedi.

Hangi müsabakada kaç güvenlik görevlisi bulunması gerektiğini İl Spor Güvenlik Kurulları'nın belirlediğini anlatan Karabıyık, "Genel bir karar alınıyor. Örneğin voleybolda A tipi müsabakalarda 50, futbolda Bank Asya 1. Lig maçında 60 görevli bulunması gerekiyor. Olağanüstü oransız sayılar. Koskoca statta 60 iken bizde 50 görevli bulunacak. Bizde ayrıca 2. ve 3. lig maçlarında 20 görevli gerekiyor. Bu takımlar için maç başına en az 1000-1500 lira demek. 3. ligdeki bir kulübün 15 maçı olsa, bir sezonda 15-20 bin lira eder. Takımlar, zaten zar zor bir araya getirdikleri bütçelerine bir de bunu ekleyerek 1 yılı geçirmek zorundalar" diye konuştu.

Anayasa'nın devlete, spor yaptırma görevini verdiğini vurgulayan Karabıyık, şöyle devam etti:
"Devlet bunu kiminle yapacak? Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (GSGM) ve federasyonlarla yapacak. Federasyonlar da kulüplerle yapacak. Devlet kendi üstlendiği spor yaptırma görevini engelleyici bir karar almış oluyor. Çünkü 3. ligde bir takıma (güvenliğini kendin sağla) dediğinde zaten altından kalkamayacağı için çekiliyor. Bunu yapmayan kulüplere de çok ciddi para cezaları var. Bunlar amatör branşların gelişmesinin önünde önemli engeller oluşturuyor."

"FUTBOL BUNUN ALTINDAN KALKABİLİR"
Özel güvenliğin, profesyonel anlamda liglerde futbolda uygulanabileceğini ifade eden Karabıyık, "Futboldaki yayın, sponsorluk ve benzeri gelirlere bakıldığında, bunun altından kalkabilir. Ciddi bir endüstri durumunda. Onların hesabını yapmak bana düşmez ama voleybolda özel güvenliğe kesinlikle karşıyım. Tedbirlerin genel kolluk tarafından alınması gerekir. Aksi halde bu durum amatör branşların gelişmesinin önünde ciddi engel teşkil edecektir" dedi.

Karabıyık, voleybolda çıkan olaylara bakıldığında sadece futbolda faaliyeti olan kulüplerin maçlarında küfür veya ufak tefek olayların olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Hal böyle olunca futbolun şiddeti voleybola taşınıyor diye ifade etmek bile mümkün. Bu olaylar, futbol maçları için organize olmuş taraftar gruplarının (hadi bugün de voleybol maçına gidelim) dedikleri dönemlerde oluyor. Onlar o alışkanlıklarını voleybola taşıyor. Olay çıkaranlar maçı izlemiyor bile. Bazen bunları kulüpler getirebiliyor, bazen de kendi taraftar dernekleri aracılığıyla gelebiliyorlar. Voleybol seyirci kültürü tamamen farklı, şiddet ya da çirkin tezahürat yok."

Erol Ünal Karabıyık, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yetki ve sorumluluklarına sonuna kadar sahip çıkacaklarını, yükümlülüklerini yerine harfiyen getireceklerini, gerekli teknik donanımı kurarak olaya karışan kişileri tespit edip İl Güvenlik Kurulu'na ve diğer ilgililere bildireceklerini kaydetti.

KONYA DİLTAŞ EĞİTİM KURUMU
Aroma Erkekler Birinci Ligi takımlarından Konya Diltaş Eğitim Kurumu Voleybol Şube Sorumlusu Hasan Civcik, özel güvenlik uygulamasının kendileri gibi zaten maddi sıkıntı içinde olan Anadolu takımlarını çok zor duruma soktuğunu söyledi.

Civcik, 250 kişilik küçük bir salondaki tek maçın kendilerine 840 liraya mal olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
"Bu bize büyük maddi külfet getiriyor. İddaa'da futbol ve basketbolun yanında esamesi okunmayan, basında yeteri ilgiyi göremeyen bir branş olarak zaten sıkıntı içindeyiz. Bir de bunu yüklediler sırtımıza. Bizim salonumuz küçük, salon büyüdüğünde bu fiyat 2 katına çıkıyor. Bu durumun bir an önce çözülmesini umut ediyoruz."

Bayanlar Dünya Şampiyonası Kuraları Çekildi


Japonya’nın dört ayrı kentinde düzenlenecek 2010 Bayanlar Dünya Şampiyonası’nın kuraları çekildi.

D Grubu’nda Çin, Rusya, Güney Kore, Dominik Cumhuriyeti, Kanada ile eşleşen A Bayan Milli Takımımız grup maçlarını Osaka’da oynayacak.


Statü ve Gruplar
24 takımın mücadale edeceği Dünya Şampiyonası’nda gruplarında ilk dört takım bir üst tura yükselerek 8’er takımlı iki grup meydana getirecek. A ve D Grupları E Grubu’nu, B ve C Grupları da F Grubu’nu oluşturacak. Bu gruplardan 7 ve 8. olan takımların elenmesiyle iki grupta 6’şardan 12 takım kalacak. Grup birincileri ile ikincileri çapraz eşleşerek yarı final mücadelesi yapacak. Kazananlar final, yenilenler de üçüncülük maçını oynayacak. Diğer takımlar, play-off oynayacak ve şampiyonanın sıralamasını belirleyecekler.

Şampiyonanın diğer grupları şöyle:
A Grubu (Tokyo): Japonya, Sırbistan, Polonya, Peru, Cezayir, Costa Rika
B Grubu (Hamamatsu): Srezilya, İtalya, Holanda, Kenya, Porto Riko, Çek Cumhuriyeti
C Grubu (Matsumoto): ABD, Küba, Almanya, Kazakistan, Tayland, Hırvatistan
D Grubu (Osaka): Çin, Rusya, Kore, Dominik Cumhuriyeti, Türkiye, Kanada

Karşıyaka'da hedef her zaman olduğu gibi Süper Lig


Karşıyaka'da teknik direktörlük koltuğuna 12 yıl sonra yeniden oturan Ümit Turmuş, hedefin direkt Süper Lig olduğunu bilerek göreve geldiğini belirterek, "İşimiz kolay değil ancak umudum her geçen gün biraz daha güçleniyor" dedi.

Bank Asya 1. Lig'den direkt çıkmak için maç başına 2 puan ortalamasının şart olduğunu savunan Turmuş, "Şu an 20 puandayız. Yani 6 puan eksideyiz. Bu açığı kapatmak için çok çalışmak zorundayız" şeklinde konuştu.

Ç.Rizespor, Kocaelispor, Hacettepe ve Boluspor ile oynayacakları son dört maçı kazanmaları halinde devreyi 32 puanla kapatmış olacaklarını hatırlatan Turmuş şöyle devam etti: "Bu ligde çok iş yapacak bir ekibe sahibiz. Ancak kapasitemizi daha da artırmak zorundayız. Maçlara ve oyunun gidişatına göre kadroda, sistemde değişikliğe gidebiliriz. Adım adım yol alacağız. Önce ilk 6'ya adımızı yazdırıp, sonra basamakları tırmanacağız."

Teknik adam olarak sezon ortasında takım almanın zorluklarına da değinen Turmuş, bu handikapı ortadan kaldırmak için çok çaba harcadığını belirterek konuşmasını şöyle tamamladı: "Yüzümü geçmişe değil, geleceğe çevirdim. Rakibe az pozisyon veren, gol yemeden pozisyon bulup skor üreten bir takım oluşturmayı amaçlıyorum. Mersin maçı bu yönde ilk adımdı. Taraftarın desteği, bu yolda beni ve öğrencilerimi daha da yüreklendirecek."

Öte yandan yeşil-kırmızılı ekip, pazar günü Çaykur Rizespor'la oynayacağı maç için bugün İzmir'den ayrılacak. Sakatlığı süren Emrah dışında kadroda eksik bulunmadığını söyleyen Teknik direktör Ümit turmuş, "Rakibimiz son üç maçını kaybetti. Bu maça dönüm noktası gözüyle bakıyorlar. Zor bir doksan dakika bizi bekliyor" diye konuştu.

"Hakem futbolcu ilişkisi mesafeli olmalı"


Turkcell Süper Lig hakemlerinden Özgür Yankaya, hakemlerin futbolcularla mesafeli bir ilişki kurması gerektiğini söyledi.

Futbol Federasyonu tarafından yayınlanan, TamSaha Dergisi'nin Aralık ayı sayısında röportajı yer alan Yankaya, saha içinde sadece kuralları uygulamaya çalıştığını ifade ederek, şunları kaydetti:
''Bence hakemin her zaman futbolcuyla mesafeli bir ilişki kurması gerekiyor. Futbolcuya saygı gösterirken, karşısındakinden de saygı beklediğini hissettirmesi lâzım. Çok fazla konuşulmaması gerektiğini düşünüyorum. Eğer verdiğiniz kritik bir kararla ilgili aşırı tepki aldıysanız, sadece bir oyuncuya çok kısa bir açıklama yapabilirsiniz. Maç içinde futbolculara kararlarınızın gerekçelerini anlatmak zorunda değilsiniz. Zaten karşınızdakiler profesyonel futbolcu. Dolayısıyla kuralları bilmek zorundalar. Federasyon da her sezon başında kulüpleri kurallarla ilgili olarak bilgilendirme çalışmaları yapıyor.''

Hakemlikte tecrübenin önemli bir faktör olduğunu dile getiren Yankaya, ''Deneyimli hakemlerin hata yapma oranları da daha düşük oluyor. Bazen sabırsız davranıyoruz ama bence sabretmeli ve beklemeyi bilmeliyiz. Ben de yavaş yavaş tecrübe kazandığımı düşünüyorum ve kendimi çıkış yapacak düzeyde görüyorum'' dedi.

Özgür Yankaya, 12 yıl futbol oynadığını ve bunun hakemlikte kendisine önemli avantaj sağladığını anlatarak, ''Çünkü maç sırasında futbolcunun niyetini, davranışlarına yön veren duygularını anlayabiliyorsunuz. Bu da otomatik olarak karar verirken sizi daha avantajlı bir konuma getiriyor. Bence en önemli özelliğim futbol oynamış olmam. Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu'nda futbol eğitimi almış olmam da çok önemli bir faktör. Bugün yapılan çalışmalara baktığımızda hakemin futbolcu psikolojisinden anlaması ve eğitici olması yönünde çabalar harcanıyor. Benim okulda aldığım eğitim de bu yönde olduğu için otomatikman bir avantaja sahip olmuş oluyorum'' diye konuştu.

2-6'lık maç

Barcelona'nın geçen sene 6-2 yendiği Real Madrid, bakalım bu sefer neler yapacak ya da yiyecek?

Yılmaz Vural Klasikleri


Kasımpaşa Teknik Direktörü Yılmaz Vural, birikimlerini ve tecrübesini daha üst seviyede görevler için kullanmasına fırsat verilmediği için Türk futbol kamuoyuna kırgın olduğunu ifade etti.

Anadolu Ajansı'ndan Serdal Kalaycı'nın sorularını yanıtlayan Vural, ligin 4. haftasından sonra devraldığı Kasımpaşa'da yaptığı değişim, çalışmaları, birikimleri ve kendisiyle ilgili Türkiye'deki izlenimler konusunda açıklamalar yaptı.

Takımında kısa sürede yaptığı değişimin bir tesadüf olmadığını, iyi eğitim, sistemli ve bilinçli çalışma programlarının takımının form grafiğini yükselttiğini anlatan Vural, teknik adamlıkta sahip olduğu tecrübenin görülmek istemediğini savunup sitem ederek şöyle konuştu:
''Türk futbol kamuoyuna çok kırgınım. 56 yaşıma geldim bu ülke maalesef beni hala kullanmayı bilemedi. Bana öyle küçük görevler atfettiler ki, ayıp ettiler. Bu adamı al götür bakalım bir yere. Prolisansım var, bunu ben sokaktan almadım, yıllarımı verdim. İki üniversite bitirdim, antrenörlük yaşamımdan önce 7 sene profesyonel futbol oynadım. Bu ülkede maalesef benim tarzımdaki insanları ön plana kimse getirmez. Çünkü gittiğim yerde iz bırakırım. Gittiğim yerde bir şeyler yaparım, bir şeyler üretirim. Bakın burada Barış diye bir çocuk çıkardım. 19 yaşında şakır şakır top oynatıyorum. Almanya'dan amatör takımdan geldi. Türkiye'de en kral hoca dedikleriniz çıkarsın bir tane daha göreyim. İnsanlar maalesef bizim dolu dolu yeterli olduğumuzu biliyorlar ama bizim bir yerde olmamızı istemiyorlar.''

''İNSANLAR YILMAZ VURAL'I GÖRMEK İSTEMİYOR, KÖR BUNLAR KÖR''
Takımların kendisini genelde zora düştüğünde hatırladığını ifade eden Vural, ''Takımlar bana teklifi zora düşünce yapıyorlar. Görev aldığımda da soruyorum, 'Madem bana çok inanıyordun neden sezon başı getirmedin?' diye. Başka başka şeyler söylüyorlar. İnsanlar, bir antrenörün kulüpte etkin olup, yetki ve sorumluluklarıyla iş yapmasını arzu ederse Yılmaz Vural orada olur. Onun dışında Yılmaz Vural kimsenin dediğini yapacak adam değildir. İnsanlar Yılmaz Vural'ı görmek istemiyorlar. Kör bunlar kör. Bana döndüklerinde gözlerini diğer tarafa çeviriyorlar. Benim yeterliliğimi hiçbir zaman kavramak istemiyorlar'' diye konuştu.

''KASIMPAŞA GÜZEL BİR AİLE KULÜBÜ''
Vural, Kasımpaşa'nın kısa sürede elde ettiği çıkışı, sistemli ve bilinçli çalışmanın yanında, futbolcularının kendisine güveni ve kulüpteki sıcak aile ortamının da getirdiğini belirterek, ''Burası bir aile kulübü, çok şeker bir kulüp'' dedi.

Kulüpte sevgi dolu bir ortam olduğunu anlatan Vural, ''Hepimiz birbirimizi çok seviyoruz. İmkanlar kısıtlı. Çok büyük rakamlar, primler yok ama söylediği parayı ödeyen bir yer. Zaten oyuncuların da beklediği bu, ekonomik boyutta kafalar rahatsa, teknik boyutu halletmek çok kolay. Diğer birçok kulüpte çok sayıda problemi tek başına çözmek zorunda bırakılıyorsunuz ki bunları antrenör olarak yetemeyebilirsiniz'' diye konuştu.

''SADECE MOTİVASYONLA OLACAK İŞ DEĞİL''
Antrenman ve eğitim çalışmalarının başarıda önemli rolü bulunduğunu kaydeden Vural şunları kaydetti:
''Oyuncu birlikteliği kavrayınca, hocanın niyetini ve ne yapmak istediğini anlayınca işler iyi gidiyor. Türkiye'de çoktandır bir uygulama var ve biz bu uygulamaya tam anlamıyla geçtik. Pozisyon antrenörleriyle çalışıyoruz. Kaleci, savunma, orta saha, hücum antrenörü... Hepsi de teknik direktör, Türkiye liglerinde çalışmış hocalar, birlikteyiz bir ekip çalışması yapıyoruz. Haftada iki gün özel antrenmanlarla oyuncularımızın, savunmada orta sahada hücumda, bizim taktik organizasyonda yapamadığımızı süratle çalışıyoruz. Bu iş çalışmaktır. Bu iş ezbere olmaz. Futbolda başarı sadece motivasyon, güzel söz söylemek ve insanları ikna etmekle olacak iş değil. Futbolcularımla her gün 1-2 saat ders yapıyoruz. Futbol öğreniyor oyuncu. Oyuncu, 30 yaşına gelmiş, 'Hocam ben bunu görmedim duymadım' diyor. Çıkıp oyuncunun karşısına bu teoriyi verebilmek de bilmek ister, hikayeden teoriyi kimseye anlatamazsın. Bu faktörleri çok üst seviyeye getirmeniz lazım. İşin zor tarafı 8 haftada bunu bu hale getirmek çok önemli''

''(KORKU AKLIN KATİLİDİR) GÜZEL BİR LAF''
Bir gazetede okuduğu 'Korku aklın katilidir'' sözünü beğendiğini, futbolcularına cesaretli oynamayı öğrettiğini anlatan Vural, ''Bir gazetede 'Korku aklın katilidir' şeklinde bir söz okudum. Çok güzel bir laf. Bir şeyden çekinirsen, kendi kendini öldürürsün. Özgür bir kafa olması lazım. Ben futbolcuysam, futbolun gereklerini yapıyorsam, rakip ''X'' olur ''Y'' olur Real Madrid olur, hiç önemli değil. Futbolun gereklerini yapacak hale gelirsen, uygulama size o cesareti veriyor. Kasımpaşa da hep önde oynayan, basan bir takım. Oyuncunun psikolojisini düzeltmezseniz bunu uygulamanız mümkün değil'' diye konuştu.

''AVANTAJI KABUL ETMİYORUM, SAHADA PRATİK VARSA MAÇ KAZANILIR''
Kasımpaşa Teknik Direktörü, Fenerbahçe ile Kadıköy'de yapacakları mücadelenin, seyircisiz oynanacak olmasını takımı adına bir avantaj görüp görmediği sorusuna karşılık, ''Futbolda avantajı kabul etmiyorum, sahada pratik varsa maç kazanılır. Avantaj desek ne olacak. Oynarsın, avantaj mı değil mi görürsün'' şeklinde ifadeler kullandı.

Tevfik'in haklı ve içten sitemi


Bayer Leverkusen'de forma giyen Ümit Milli futbolcu Tevfik Köse, Türkiye'de yabancı oyunculara ilginin çok yüksek olduğunu söyledi

Futbol Federasyonu tarafından yayınlanan, TamSaha Dergisi'nin Aralık ayı sayısında röportajı yer alan Tevfik Köse, Türkiye'de çok yetenekli futbolcular olduğunu ifade ederek, ''Bu yetenekler Avrupa'da bile yok ama maalesef Türkiye'de aşırı bir yabancı düşkünlüğü var. Neden orta halli bir yabancı futbolcuya 1 milyon euro bonservis bedeli veriliyor? Altyapıdan gelen yetenekli bir futbolcuya 200 bin euro verilse, ne kadar iyi oynadığını herkes görecek. Genç oyuncuların üzerine gitmek ve onlara yatırım yapmakla hiçbir şey kaybedilmez. Aksine, çok kazanç elde edilebilir. Teknik adam gözüyle olaya bakarsak, kendilerini garanti altına almak için yabancılara yer verdiklerini söyleyebilirim'' diye konuştu.

Tevfik, önceki sezon Ankaraspor, geçen sezon da Kayserispor'da forma giydiğini hatırlatarak, Türk futbolu ile ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
''Teknik adamların bilgisi, oyuncuların profesyonellik anlayışı ve disiplin konularında daha öğrenmemiz gereken çok şey var. Ankaraspor ne kadar iyi bir kulüp olursa olsun, yöneticilerin baskı yapması kötüydü. Maçlar kaybedildiğinde veya işler kötü gittiğinde başkanın veya başka bir yöneticinin yanımıza geldiğini gördüm. Halbuki yurt dışında böyle bir şey yok. Taraftarlar kulüp başkanının ismini bile bilmezler. Ben doğru sistemin bu olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de kulüpler tamamen başkana endeksli olarak hareket ediyor.''

Ümit Milli Takım'ın 2011 Avrupa Şampiyonası elemelerine gösterdiği performansla ilgili soruları da yanıtlayan Tevfik, bazı kulüplerin oyuncularını aday kadroya göndermediğini ileri sürerek, ''Bazı futbolcular da takımlarından ayrı kalmamak için gelmek istemiyor, 'Sakatım' diyor. Eğer ayrı kalırsa, takıma olan adaptasyonu düşüyor ve kulüp hocasının nazarında unutuluyor. Hami hoca da bu konuda sıkıntı çekiyor. İstediği kadroyu bazen kuramıyor. Ben sorunun bundan kaynaklandığını düşünüyorum'' ifadelerini kullandı.

Gençlerbirliği Fair-Play Ligi'nin zirvesinde

TFF ve Turkcell'in işbirliğiyle düzenlenen Turkcell Fair Play Ligi'nde 13. hafta kesin değerlendirme raporu açıklandı.

Futbol Federasyonu'ndan yapılan açıklamaya göre, Gençlerbirliği 21 puanla ilk sırada yer alırken, Diyarbakırspor 380 ceza puanıyla son sırada bulunuyor.

Turkcell Fair-Play Ligi'nde 13. hafta değerlendirme raporuna göre oluşan puan durumu şöyle:
Takımlar Puan
1-Gençlerbirliği 21
2-Bursaspor 24
3-Trabzonspor 25
4-Beşiktaş 28
5-Kasımpaşa 32
6-Denizlispor 33
7-Gaziantepspor 35
8-Antalyaspor 37
9-Galatasaray 37
10-Manisaspor 44
11-Kayserispor 46
12-Sivasspor 63
13-Fenerbahçe 78
14-İstanbul B.Şehir Bld 79
15-Eskişehirspor 94
16-Ankaragücü 293
17-Diyarbakırspor 380

Yorum: Başarı yalnızca puanlara bakılarak ölçülemez.

Barça ve Arsenal en büyük hayali!


Beşiktaş A2 futbol takımında forma giyen Orhan Gülle, hedeflerinden bahsetti

Orhan Gülle, Futbol Federasyonu tarafından yayınlanan, TamSaha Dergisi'nin Aralık ayı sayısında yer alan röportajında, kendisine güvendiğini ifade ederek, ''(A) takıma çıkıp, orada kalıcı olmak istiyorum. Bu şans şu ana kadar gelmedi. Geldiği zaman en iyi şekilde değerlendireceğime inanıyorum. Kendime güveniyorum. Turkcell Süper Lig'de oynamak ve başarılı olmak istiyorum. Sonra tabii ki Avrupa'da oynamak isterim. İngiltere ve İspanya'da oynamak, Barcelona veya Arsenal forması giymek en büyük hayalim'' dedi.

Türkiye'de büyük kulüplerin orta sahalarını yabancı oyunculardan kurduğunu anlatan Orhan, ''Böylece altyapılardaki orta saha oyuncularının da şansı azalıyor. Bu konu biraz da teknik direktörlere bağlı. Gençlere önem veren bir teknik direktörse, şansımız artıyor. Bize de, verilen şansı iyi değerlendirmek düşüyor'' diye konuştu.

Orta sahada görev alan yabancı oyunculardan Alex ve Ernst'i beğendiğini dile getiren Orhan, ''Benim mevkime göre biraz daha hücuma dönük oynuyor, ama bence en iyisi Alex. 'Koşmuyor, mücadele etmiyor' diyorlar, ama takımına katkısı ortada. Kendi mevkimde ise kesinlikle Fabian Ernst'i çok beğeniyorum. Hırsı, mücadelesi ve oyunun her iki yönünü de oynamasıyla bence ülkemizdeki en iyi orta saha oyuncusu'' değerlendirmesinde bulundu.