27 Kasım 2009 Cuma

Skor yazarı...


Radikal yazarı Asena Özkan, yaptığı işin zorluklarından ve insanları memnun etme düşüncesinden dert yanıyor.

Geçirdiği kalp krizinin ardından hastane köşesinde yaşam savaşı veren ‘Abdül Abi’, Abdülkadir Yücelman tedrisatı ile büyüdüm, adını sayamayacağım kadar çok arkadaşım ile birlikte...
Bizim yetişme dönemimizde ‘alaylılar’ ile ‘mektepliler’ vardı, meslekte. Sonra ‘tepeden inmeler’ türeyiverdi! İtirazım olamaz, ya da olsa ‘kaç yazar!’ Ben onlardan değil kendimden ve yazdıklarımdan sorumluyum öncelikle! Abdülkadir Yücelman, mesleğin gizeminin ‘muhabirlikte’ olduğunun altını bulduğu her fırsatta özenle çizer, başarılı olmamız için de usanmadan doğruya yönlendirir, birikimlerini aktarırdı biz gençlere... O yaşlarda en büyük düşümüz ise ‘kritik’ tabir edilen özgün yazıyı kaleme alma şansını yakalayabilmekti.
(Bilgi ve birikimimiz olmadan nasıl yazacaksak) Kendi adıma 20 yıldan fazla bekledim, diğerlerini bilemem! Geçmişte, ‘muhabirlik’ de şimdiki kadar kolay değildi haliyle!
Öylesine dolu ki belleğim anılarla, cımbızla seçip aktarmak bile fazlaca zor. Durduk yerde neden Abdül Ağabey, neden ‘muhabirlik’ ve neden geçmişe dönük yüzleşme istemi...
Son dönemlerde okuyucuların eleştirilerine içerlemeye başladım da ondan sanıyorum! Uzatmak yersiz! Sevgili okurun kendince haklı eleştirisinin içinden alıntı: “Sevgili köşe yazarımız gibi tuzu kuru beyefendilerin farkında olmadıkları şey budur...”
Sevgili okur, benim cebimde ‘bir lira’ olmadığı yıllarda İnönü Stadı’ndan Cağaloğlu’na kadar yürüdüğümü, Gezi Parkı’nda tribün liderinin elinden fotoğraf makinemi rehin bırakarak kurtulduğumu, sabaha karşı basılan gazete ile dönüp makinemi geri aldığımı bilebilir mi? Tribünde oturmanın ne denli zor süreç gerektirdiğini benden daha iyi çözümlemiş midir? Ahkâm keserken biraz özen göstermeli insan! Dönelim güne... Radikal, grup içinde en erken saatte basıma giren gazete. Daha anlaşılır dille maç bittiği anda (üç dakika sonrası değil) yazdığımın gazeteye ulaşması gerekli ki aksama olmasın, başka alternatifimiz yok.
Hiç saklamadan, gizlemeden; yazısını maç bittikten sonra kaleme alma şansına sahip meslektaşlarımı kıskanıyorum. Yazım hatalarımı doğrultma olanağım olmadığı gibi ‘mutfak’ tabir ettiğimiz alandaki; sayfa sekreteri ya da düzeltmen arkadaşlarım da aynı şansa sahip değil. Elbette bu Rodrigo’ları karıştırmamı gerektirmiyor! Ancak zamana karşı yarış, ister istemez hata oranını yükseltiyor. Kimi zaman da eleştirinin anlaşılırlığı tartışması yaratıyor ki, okur yadırgıyor doğal olarak. Hangimiz yazarken hata yapmak isteriz? Ama öncelik okuyucunun, okur her zaman haklıdır, ancak bilinçlisi! Ne var ki okur portföyü öylesine değişkenlik gösterdi ki yıllar içinde, bize öğretilenler ‘yanlış’ mıydı ikilemi yaşatır cinsten... Kimi yandaşı olduğu takım adına ‘borazan’ çalmanı arzu eder, kimi ‘suya sabuna’ dokunmadan yıkanmanı, kimi de sağa sola sapmadan ‘dümdüz’ gitmeni... Yıllar hızla tükenirken öğrendim: ‘Asla okurun bütününü doyuramazsın! Eleştiriyorum derken eleştirilen genelde sen olursun...’
‘Laf olsun torba dolsun’ bağlamındaki eleştiri sahipleri için benim de bir istemim var elbette:
‘Dilerim ayaz bir gecede, ayaklarınız ve de parmaklarınız donarken maç yazarsınız, zamana karşı yarışarak, sonucu belirsiz doksan dakika hakkında dilediğiniz gibi atıp tutarak...’ Ama dikkatli olun her an skor yazarı olabilirsiniz!..



Bağlantı: http://www.sporyazarlari.com/FFutbol/be-ikta-/asena-ozkan/27-11-2009/skor-yazar-/169689.aspx

Hiç yorum yok: